1978’de Genel Yayın Müdürlüğünü yaptığım Milli Eğitim ve Kültür Dergisi çıkarmaya başladıktan sonra Türk fikir hayatının yüzlerce ilim ve fikir adamıyla yakın ilişkim oldu. Kimi burnundan kıl aldırmazdı, kimi yazılarının tam tersi huysuzdu, kimi “Tek gerçek benim yazdıklarımdır” havasında asla eleştiriye açık değildi…

Ama bir Erol Güngör vardı; o çok başkaydı. İlminden, irfanından söz etmeyeceğim; o yönü hakkında çok kalem oynatıldı çünkü. Erol Hoca’nın karanlıkta kalan yüzü gönül adamlığıdır. İster tarihçi olun, ister edebiyatçı; ister fizikçi olun, ister hukukçu; gönül sahibi değilseniz yazılarınız, kitaplarınız kuru kalır, insanımızın kalbine dokunamaz. Erol Güngör ile yazışmalarımda ve sohbetlerimde karşımda ağustos güneşinde kalmış bir yün yumağının sıcaklığını hissederdim. Gönül ehli olmak böyle bir şeydi işte.

Milli Eğitim ve Kültür Dergisi’nde kitaplarının omurgasını oluşturan çok önemli yazılarını yayınlamıştım. Doğuş Edebiyat Dergisi’ni Kayseri’den Ankara’ya getirip yayınlama kararı aldığımda hemen Erol Güngör rahmetliyi aradım. Bu kararıma bir gönül adamı olarak nasıl sevindiğini anlatamam. “Kapanan her dergi sönen bir Ocak’tır, çıkacak her dergi tüten bir Ocak’tır. Bu ocağın tütmesine katkı vermeyi ibadet kabul ederim” sözleri kulaklarımdadır. Benim yazı istememe gerek kalmadan Doğuş’un ilk sayısına “Ocaklar Sönmemeli” yazısını gönderdi ve ben de yeni dönemin ilk sayısında, ilk yazı olarak dergiye koydum.

Nedense “Ocak” kavramı hep “teşkilatçılık” ekseninde anlam kazanmıştır. Erol Güngör Hoca “Ocaklar Sönmemeli” başlıklı o önemli yazısında gençliğin sanat heyecanlarının ve kalp atışlarının ocağının dergiler olduğunu belirtip bu kavrama en doğru anlam yüklemesini yapmıştır.

Günümüzde yozlaşan “teşkilatçılık” kavramının nasıl komitacılığa, sokaklarda altmış yaşındaki ağabeylerini, gazetecileri dövmeye evrildiği göz önüne alınırsa Erol Güngör’ün sezgilerinin önemi bir kere daha ortaya çıkar.

Erol Güngör iyi bir Türk’tü, Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu” ile milliyet duygusunu hırpalayan rüzgârına asla prim vermedi. Hatta “Türkiye’de İslamcılık etnik özürlülerin ideolojisidir” demek cesaretini bile gösterdi.

Ve Erol Güngör iyi bir gönül adamı idi.

Rahmetli olduğunda emek verdiği Doğuş Edebiyat dergisinin kapağı siyahtı ve “Bir Alem Göçtü” başlığı ile uğurlamıştık.

Alper Aksoy

Bir 2 kişi ve yazı görseli olabilir