Allah’tan korkan, kuldan utanan, savaştığı insanların insan olduğunu unutmayanların savaşıdır “imân” ile yapılan savaş.

Savaşın imânlısı nasıl olur ?

Allah’tan korkan, kuldan utanan, savaştığı insanların insan olduğunu unutmayanların savaşıdır “imân” ile yapılan savaş.

Ve tarih boyu bu savaşın en yakıştığı milletin adı ise hiç şüphesiz Türk milletidir.

Zorunlu ve haklı olarak girdiği her savaşı asalet yüklü bir kahramanlık destanı olarak yapan ve yazan milletimiz, savaş sırasında ve savaş sonrasında, yendiği milletlerin onuru ile asla oynamamış ve onların uzattığı barış elini hiç bir zaman geri çevirmemiştir.

İsrail-Filistin arasında bugünlere kadar süren savaş tarihin en eski savaşıdır.

Mısır sürgününden üç nesil önce Hz.Musa’dan üç kuşak önce peygamber olarak Israil oğullarına gönderilen Kral ve peygamber Hz.Davut liderliğinde İbraniler, Girit’ten göç eden ve ataları Finikeliler olan Filistinliler ile savaşmaya daha o yıllarda başlamışlardı.

O yıllarda tek tanrılı hak dinin sahibi İbraniler ve çok tanrılı olanlarda Filistinlilerin atası Finekililerdi. (İlk çağ doğu Akdeniz halkları)

Hz. Davut ve Câlût meselesi!

Şimdi saflar aynı ama dinler değişti.

İbraniler Hz. İsa’yı ve Hz. Muhammedi reddettiler; Filistinliler, Araplar ile birlikte müslüman oldular.

İnandıkları dinleri değişse de aralarındaki “vatan” savaşı değişmeden devam ediyor.

1948 yılında Filistin topraklarında kurulan İsrail devletinin sınırları oldukça küçüktü.

Filistinliler ile Yahudilerin son yüzyıldaki çatışmaları 1800 lerin sonunda başlasa da 1918’de Osmanlı Devletinin dağılması ile sertleşti ve büyüdü. 1918-1948 arasında sınırları netleşmemiş yahudi yerleşim alanları Filistin topraklarında adacıklar halinde oluşmuştu. Ve sonunda 1948 yılında BM. kararları ile galip devletlerin çizdiği sınırlara sahip ufak bir devlet kurabildi yahudiler.

Filistinliler başta olmak üzere Araplar BM kararları ile kurulan yeni yahudi devletini asla tanımadılar.

1967 ve 1973 yıllarında iki büyük savaş yaşadı Filistin toprakları. Her iki savaşı da Araplar (Mısır-Suriye-Irak liderliğinde) başlattılar fakat kesin ve büyük bir yenilgi yaşayarak İsrail’in bugün haritalarda yer alan sınırlarına kadar hakimiyetinin fiziki olarak büyümesine sebeb oldular.

İsrail, Hz.Davut’un, Hz.Musa’nın, Hz. Süleyman’ın yaşadığı bu toprakları tarihi hakları olarak kendi vatanları olarak görürlerken aynı zamanda, 1967-1973 savaşlarındaki galibiyetleri sebebi ile “kılıç hakkı” olarak da yeniden hak ettikleri iddiasındadırlar.

Ve asla geri adım atmayacaklarını, BM’nin aleyhlerine aldıkları tüm kararları tanımayarak ve reddederek her fırsatta ilan etmişlerdir.

1973’den sonra son elli yıldır bu tarihi derinliği olan savaşta her iki taraf da savaş ahlakını kaybettiler.

Sivil katliamlar bir terör eylemi olarak ilk 1974 Münih olimpiyatlarında İsrailli sporcuların bir baskınla FKÖ militanlarınca öldürülmesi ile başladı.

Sonra FKÖ’nün El-Fetih militanlarınca uçakların kaçırılması, İstanbul’da İsrail konsolosluğunun basılarak baş konsolosun ve görevlilerin öldürülmesi ile devam etti.

FKÖ o yıllarda Marksist bir örgüttü ve dini önceliği yoktu.

1980 öncesi Türkiye’de bir çok Marksist terör militanının eğitilmesinde ve korunmasında baş rolde idiler.

Türkiye’deki komünist ve bölücü teröre sürekli destek verdiler.

Filistinlilerin bölücü Kürtler ile Kıbrıslı rumlar ve ermeni Asala ile işbirliği ve dostluğu işte bu “Marksist” geçmişinin bir ürünüdür.

Onun için bugün de Makarios’la başlayan Rumlar ile dostlukları ve her zaman Ermenilerin yanında yer almaları, günün siyasi dengelerinin bir sonucu olarak değerlendirilmemelidir.

Bu siyasi tercihlerinin temelinde yaptıkları savaşın “din” önceliğinin olmadığı apaçık bir gerçektir.

Hamasın Filistin İslam devleti kurmak iddiası ile FKÖ’den ayrılması ve Filistinli yönetici takımın bölünmesi eski dostluklarını ve işbirliklerini değiştirmedi. Yine Kıbrıs Rumlar’ı ve Ermenistan ile dostlukları devam etti.

HAMAS’ın ile FKÖ’nün bölünmesi, Filistin devletinin kurulmasını geciktiren ve de önleyen önemli bir başka emperyal tezgahtır.

Haklı ve kutsal bir dava, batıl ve küfürle aynı safta yan yana durarak ve terör odaklı tercihlerle asla temsil edilemez ve Allah’ın yardımına da asla mahzar olamaz.

Her iki tarafın da çocukları, kadınları ve ihtiyarları hiç düşünmeden katletmeleri bu savaşın “imansız” bir savaş olduğunun en büyük kanıtıdır.

Allah katında ve İslam dininde ayetle sabittir ki savaşta çocuklara, kadınlara, ihtiyarlara asla zarar verilemez.

Hamas sonucu belli ve insanlığı utandıracak bir katliam sürecinin kapısını açtı.

Hemde İsrailin aptal işbirlikçisi konumuna düşerek.

Niçin ve neden sorusunu tartışmanın artık bu saatten sonra hiç bir faydası yok.

Allah’ın “mekri” ile her iki taraf yöneticileri muhakkak yüzleşecek ve bedelini ödeyecektir.

Karşılıklı kurdukları tuzakların ve o tuzakların emperyal güçlerce planlanan daha üst tuzaklarının; Allah’ın “imansızların” kurduğu tuzaklara karşı en güçlü tuzakla, “mekri” ile nasıl karşılık verdiğini ve kendilerinin kurdukları bu tuzak çukurlarına nasıl düştüklerini göreceğimizden emin olun.

GAZZE’de başlayan katliama sebeb olanlar ve bu katliamı dünyanın gözü önünde yapanlar da aynı derecede insanlık suçu işleyen savaş suçlularıdır.

Zamanlamaya bakarsanız bu savaşın esas hedefinin aslında TÜRKİYE üzerine yazılan bir başka planın parçası olduğu ihtimaldir ki görülecektir.

Türkiye’nin 3. tarafları da uyararak açıkça ilan ettiği PKK, PYD, YPK hedefli Suriye-Irak topraklarındaki harekatı; daha büyük ve kaosu tetikleyecek bir savaş ile durdurulmak istenmiştir.

Türkiye’nin kendi güvenlik tehdit önceliklerine yönelik planlarından vazgeçmeyeceği açıktır.

Sonuçları 21. Yüzyılın kaderini belirleyecek bombanın pimi çekilmiştir.

İsrail ve Hamas ile arkalarında aktif taraf olan ve fiili olarak savaşa bulaşacak her devlet ve örgüt bu “imansız” savaşın tarafı olarak kaybedecektir.

İsrail çok zor ve yıpratıcı, zaferi olmayacak bir savaşın içine yuvarlanmıştır.

“Medeniyetler çatışması” finali için yapılan planın, İsrail ve Filistin sadece araçlarıdır.

ABD ve müttefikleri olan Avrupa ülkeleri savaş devam ederken İsrail’in en zor döneminde yardım adı altında fiziki ordu güçleri ile Ortadoğu’ya geleceklerdir.

İşte o zaman gerçek hedefleri ve planları ortaya çıkacaktır.

Ve 1099 hayalleri, ilk seferde olduğu gibi, Allah’ın “mekrinin” gönüllüleri, “savaş hukukunu ve ahlakını” tarih boyu insanlığı imrendiren örneklerle taçlandıranlar tarafından bir bin yıl daha ayağa kalkamamak üzere tarihin çöplüğüne atılacaktır.

Onlar gelmeden bu savaşın fiili tarafı olmamalıyız.

O güne hazırlanmalıyız.

Çünkü geldiklerinde asıl hedef biz olacağız.

Onların gelmesinin gerekçesi için de sivil masum insanlar maalesef katledilmeye devam edecek ve bu tuzak savaş durmayacaktır.

Hakkı Şafak Ses