Tarih 06.  Şubat 2023 saat 04.17’yi (7.4- 7.7) gösterirken sarsıntı o kadar uzundu ki dakikalar geçmek bilmiyordu

Nedense başımıza geleni belli bir zaman geçtikten sonra hemen unutur, olanları da önemsemeyiz. Anadolu toprağında unutkanlık mı var acaba? Tıpkı her mezar ziyaretinde ya da bir yakınımızı gömdüğümüzde her şeyin bir hiç olduğunu farkına varırız, kin, öfke ve hırsın boş olduğunu düşünür kendimize geliriz biraz zaman ve o, ortam değiştikten sonra yine eski hamam eski tas misali aynı yerde kalırız. Yani yanlışa yine devam ederiz, olanları çabucak unuturuz. Ama bazı şeylerden ders alamıyorsak maddi manevi kaybetmeye devam edeceğiz. Bu da hem bize hem de ülkenin geleceğine büyük zararlar verecektir.
Eğer biz toplum olarak son Gölcük depreminde ders alsaydık şimdi Kahramanmaraş depreminde bu kadar kayıp vermezdik. Yetişmiş insandan bu kadar kolay vaz geçmek, kendimizi ve çevremizi önemsememek lüksüne asla sahip değiliz. Her giden can bizden kopan bir parçamız ve ortaya çıkan eksik yanımızdır bunu unutmayalım! Kendimiz ve ülkemizi düşünmek boynumuzun borcu bunu asla unutmayalım.
Tarih 06.  Şubat 2023 saat 04.17’yi (7.4- 7.7) gösterirken bir dakika gibi ya da daha fazla zaten o, saniyeler dakikayı bile geçiyor gibi geçmek bilmiyordu. Ölüm kalım savaşı gibiydi. 
Aynı gün yani 6 Şubat dokuz saat sonra saat 13.24 Kahramanmaraş- Elbistan üstü 7.6 büyüklüğünde bir deprem daha oldu. Bir öncekinden hasarlı ayakta duran binaları ve içindekiler yerle bir oldular. Sabahın o erken saatinde can havliyle pijaması, terliğiyle ölüm korkusuyla dışarıya koşan çaresiz o kişiler deprem durdu zannedip kimi eşyalarını almaya evine girmiş, kimi acıkan çocuklarına bir şeyler almaya evine girmiş kimi de soğuktan donmamak için çocuklarıyla yakınlarına gitmek için evden üç beş parça eşyasını almak için evine girmişti ve bu ikinci büyük depreme yakalanmıştı. Canını kurtarabilenler sevinmiş ama birçoğu da dışarıya kaçamamış ve yıkılan molozların arasında canlı canlı çığlıklarla can vermişlerdi. Türkiye sınırları içinde tam olarak 13 milyon kişi bu depremlerden doğrudan etkilenmişti.
Depremin 15. Günü bu sefer de Hatay’da 3 dakika ara ile kaydedilen 6.4 ve 5,8 şiddetinde iki deprem daha oldu. Yıkılan binaların sayısı özellikle Antakya ve Kahramanmaraş’ta artmıştı. Yine sağlam eşyalarını kurtarma telaşını yaşayanlar zarar gördü, vefat edenler oldu. İşte tarihin kara sayfasına düşen not bu asrın felaketini yazacaktı…
Bu depremin derinliği bilim adamlarının açıklamasına göre: (06.  Şubat 2023 saat 04.17 Türkiye Kahramanmaraş) yerin 7km derinliğinde gerçekleşmişti bu da olayın boyutunu bize daha net veriyordu. Dünya geneline göre ise: 1952 Rusya-Kamçatka 21.6km, 1964 Alaska-Prens William Sound 25km, 2004 Sumatra-Andaman Adaları 30km, 2011 Japonya-Tohoku 30km ve biz de ise 2023Türkiye- Kahramanmaraş 7km derinliğinde işte her şey ortadaydı. Çok zorlu bir süreçti.
Depremin merkez üstü Kahramanmaraş Pazarcık (7,4-7.7) şiddetinde olan bu deprem daha çok: Güneydoğu, Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz Bölgesinde hissedildi. Kahramanmaraş, Antakya, Adıyaman, Malatya, Diyarbakır, Osmaniye, Şanlıurfa, Gaziantep, Adana, Kilis ve Elazığ’da şiddetli oldu ve binlerce can kaybına sebep oldu.
    Deprem gecesi hava durumu Adana, Hatay ve Osmaniye’de yağmurlu diğer illerde ise hava daha soğuk kar yağışlı yağmurluydu. Bu da yaşanan o tabloyu daha da zorlaştırıyordu. 
Adıyamanlılar o geceyi anlatırken gecenin ayazında tatlı uykudan korkuyla uyanıp dışarı koşa bilenler ya da evi daha sağlam olanlar dışarıya üstünde ne varsa kimi terliğiyle, kimi yalın ayak sokağa fırlamış. Panik, şaşkın bir hâlde önce aile fertlerine bakınmışlar sonra da çevrelerine, bazıları da dışarıya çıkamadan enkazın altında kalmış. Bazıları da ailecek enkazın altın da can vermişlerdi. O, gece arabaların güvenlik alarm sesleri, kadın-çocuk sesleri karışıyor, yarışıyormuş çaresiz… Bazı aile fertleri tümden gittiler ki bu daha da acı. Mantık ve duygu dünyası artık olanlara anlam veremiyordu. Giden her can: candan kopan bir parça gibi…Yüreklerde kor alev alev yanıyordu. Karanlık, korku, soğuk ve endişe dolu yürekler.
    Ben Tarsus’ta depremi eşim, kızım ve annemle o, zor anları korkuyla yaşadım. Memleketim ve komşu illerin o kadar zarar göreceğini aklımın uzuna getiremedim. 
Bu yaşıma kadar da böyle bir depremi ne gördüm ne de yakından okudum, araştırdım. Bence bu asrın felaketi özellikle dört bölgeyi etkisine alan binlerce insanın ölümüne sebep olan bu deprem tarihin kara sayfalarını yazmayı görev bildim… Hâlbuki iki yıl önce yaşadığımız, büyük kayıplar verdiğimiz Çin’den çıkıp tüm dünyayı saran Covit illetinin bu asrın belası derken hiç böylesini de düşünmemiştim. Beterin beteri varmış. 
Ben yarım asrı geçen bu ömrümde bu deprem ve covitten çok canların birdenbire gittiğini ve bu hayatın her an bitebileceğini birçok acıyı bir şekilde yaşayarak anladım. Bazen derdim ki savaş görmedik, kıtlık görmedik biz şanslı bir nesiliz derdim... Çünkü dedem ve büyüklerimizden çocukluk anılarımız da duyduklarımız inanılır gibi değildi. Savaşlar, kıtlıklar, bulaşı hastalıklar, yokluk vb.
    Evet 6’tı Şubat: Gün aydınlandı nihayet ve ancak öğle sonrası o, istenmeyen kara haberler gelmeye başlandı. En kötüsü de depremin o alt üst ettiği o şehirlerde elektrik, su, doğal gaz hemen kesilmiş, telefonlar çekmiyordu. Âdeta deliye döndüm. Haber almak istiyordum. Depremin olduğu her ilimize canım çok yansa da yüreğim alev alsa da memleketim Adıyaman’a bir başka üzülüyor akrabalarımı, tanıdıklarımı, tüm sevdiklerimi çok merak ediyordum.
    Birçok kişiyi aradım ama ulaşamıyordum. İlk teyzem oğlu Nihat’an öğlen sonrası kara haberleri aldım. Dayım oğlu Hüseyin’i, eşini ve iki kızıyla göçük altında kaldığını, büyük kızının kendi imkanlarıyla canlı çıkarıldığını ama anne, baba ve bir aylık bebeğin molozların altında kaldığını ve dayımın ise başka bir göçükten çıkarıldığını ve hastaneye götürüldüğünü durumunun da ciddi olduğunu duydum. Sonra halam kızı Zeyneb’in de bir aylık evli kızının da göçük altında kaldığını duydum bu gibi haberler arka arkaya geliyor yüreğimizi yakıyordu. Adıyaman’da zarar en çok Adıyaman merkez, ilçeleri Gölbaşı, Besni, Kahta ve diğer ilçe ve köylerinde büyük kayıplar vardı. 
     Teyze oğlum Nihat’ı ve dayım oğlu Harun’u ve amca oğlum Murat’ı birkaç kez telefon açtım onlara ulaşmak mucizeydi ve Adıyaman’ın genel durumu nedir? dediğimde: “binaların çoğunluğunun ya yıkıldığını ya da ağır hasarlı olduğunu öğrendim. Bu kötü haberler binaların yerlerde birikintisi molozların hep yerde oluşu ve çarşı merkezin bitik durumda olması şehrin son durumunu gözler önüne seriyordu. Enkaz altında yardım isteyen çığlık sesleri, ailelerin çaresizlikleri elleriyle canlarına ulaşabilmek için de var güçleriyle çabaladıklarını, arabası sağlam olup yakıt bulanlar ya geceyi aracın içinde uyuyor ya da aracına bindi şehri çaresizlikten terk etti, başka illere gittiğini öğreniyordum. Yaşam için gerekli her şey ortada yoktu yiyecek, içecek birden kıtlık olmuş gibi tuvalet bile büyük bir ihtiyaçtı kısaca hiçbir şey yok gibiydi olanlar da bazı insafsızların elinde üç katı, dört katı fiyata satıldı ve tükendi. Temel ihtiyaç ekmek, su bile artık yoktu. Olan yakıt fiyatları da çok artırılmıştı. Böyle ölüm kalım savaşı verirken bile kötü insan asla akıllanmıyor, vicdana gelmiyordu. Bunlar da vatan haini aslında… 
Zengin ve fakir aynı şartlara sahipti her şeye muhtaçtı. Sözün bittiği yerdeydi herkes. Birbirini hor gören, değersiz görenler bile birbirine sarılıyor, ağıtlar yakıyorlardı. Susuzluk, karanlık, soğuk ve deprem korkusu ölümden kaçanların derdi olmuştu. Kolay değil karlı havada pijamalarla dışarda saatlerce, günlerce beklemek, umut etmek.
İlk yardıma koşanlar; komşu il Şanlıurfa, Siverek ve Mardin felaketin ilk günü akşama doğru ellerinde ne varsa komşuna getirmişlerdi. Kimi aracına ne bulduysa doldurmuş dağıtıyordu, kimi de üç beş arkadaş bir olmuş güçleri neye gücü yettiyse getirmiş dağıtıyorlardı. Bir bardak su bile bu ortamda çok önem arz ediyordu. Bu komşu iller üstüne düşeni fazlasıyla yapmaya çalışıyorlardı.
 Yakınları enkaz altında olanlar ise gece gündüz, soğuk demeden enkazın başında bekledi… Cadde ve sokaklar moloz yığınlarıyla kapanmış, hayalet şehir gibi beton erme şehir bitik bir hâl almıştı.” Bir sokaktan bir sokağa gitmek bile zorlaşmıştı. Çöken apartmanlar küçük dağlar gibi size engel oluyordu. Şehrin içinden yakınlarınıza gitmek, onları kontrol etmek araçlı ya da araçsız saatlerinizi alabilirdi. Çünkü tüm yollar enkaza teslim olmuştu. Bu duyduklarım beni çok etkiledi. Yüreğim daraldı, nefesim kesiliyordu.
    Dükkanlar, fırınlar enkaz altında ölenler, enkaz altında kurtarın beni” diyenler, feryat edenler ve dışarda üşüyen, aç, susuz bekleyenler. Akşama doğru televizyona düşen haberler içler acısı otoban ve diğer yollar zarar görmüş, yollarda büyük yarıklar oluşmuş herkes kendi canının ve ailesinin derdinde. Enkazda yakını olan çaresiz yardım bekliyor. Kendi çabalarıyla bilinçsizce de olsa yakınlarını çıkarmaya çalışıyor, geçen her anın ne kadar zarar vereceğinin derdi yürekte korku ve öfkeyi de çoğaltıyordu.
Deprem öyle geniş bir alana zarar vermişti ki yiyecek, içecek ve bilinçli ekipman ekip tüm sahaya ulaşamıyordu. (Bazı köy ve kasabalara bu yirmi gün boyunca bile hâlâ yardımın gidemediğini söylüyorlardı.)
     Göçük altında kalanların yakınları bir umut deyip konunun uzmanlarını acilen bekliyorlardı ne yazık ki hava şartları ve yolların hasarlı oluşu giden yardımları geciktirdi. Gönüllü bazı ekipler bile bu zorlu yol ve hava şartlarından ancak ikinci gün Adıyaman’a gelebildiler. Gerekli araç ve gerecin yetersizliği durumu zorlaştırıyordu. Bir de nedense Adıyaman’a bilinçli arama ekipleri 3. Gün ancak gidebildi. Ve binlerce depremzede de göçük altında ölüme terk edildi ki bu da acının boyutunu daha da derinleştirdi. İlk başlarda yardıma gidenler Antakya, Kahramanmaraş, Malatya’ya daha çok gidiyorlardı. Bunda da suçlu ya da suçlular varsa onca canların hesabı sorulmalı. Benim yakınlarım kendi çabalarıyla ancak 3. Günü yakınlarının cesetlerine ulaşabildiler. Kimi molozların altında yaşamını yetirdi, kimi de soğukta dondu denildi.
    Adıyaman millet vekili bile aile apartmanında depremin 3. Gününde 28 kişilik aile fertleriyle beraber enkazda cansız bedenlerine ulaşıldı. 
 “Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ise depremin 2. günü olan 7 Şubat tarihinde yaptığı açıklamada, illere göre vefat sayılarını açıklamıştı. Buna göre, Adıyaman'da 7 Şubat günü yaralı sayısı 400, ölü sayısı ise 720 olarak belirtilmişti.”
    TV gördüğümüz fotoğraf ve görüntüler içler acısıydı, ana caddelerin bile enkazlardan dolayı kapandığını arabaların da binalar gibi enkaz yığını olduğunu gördükçe acılarımızı içimize gömüyorduk.  Ortam büyük bir savaş alanına dönmüş gibi görünüyordu.
    3. günü sonrası nihayet gerek yurt içinde gerekse yurt dışında bilinçli ekipler gelmiş ve enkaz başında canlı kurmak için var güçleriyle büyük bir titizlikle çalışıyorlardı. 
Bilinçli ekipman ve termal kamara arama kurtarma da bu zorlu işi kolaylaştırıyordu. İnsan gücü tek başına yetersiz kalıyordu çünkü...
    Parkistan, ABD, (12 arama köpeği, 160 kişilik arama kurtarma) İspanya, (14 arama köpeği, 46 kişilik ekip) Meksika’dan, (köpekleri ve150 kişi. Ayrıca bir köpekleri de göçük altın da kaldı öldü.) Tayvan, (5 arama köpeği, 130 kişi) Ermenistan, Cezayir (86 kişi) gibi yurt dışından gelen ve yurt içinden gelen Zonguldak madencileri, Kocaeli ekibi, Düzce ekibi, KKTC gibi birçok kurum kuruluşun gönüllü arama kurtarma ekibi gecikmeli de olsa Adıyaman’a gelip canla başla canlarını bile tehlikeye atarak bu zor günlerde hem getirdikleri yardımlarla hem de saha da göçük altında bir canlıyı çıkarmak için saatlerce uğraşıyorlardı. Bazen 9, 10 saat bir can için bir ekip iğneyle kuyu kazar gibi çok zor şartlarda çalışıyorlardı.
    Bu eli öpülesi ekiplerin içinde yer altında daha tecrübeli olan Zonguldak Madencileri ekranlarda büyük bir hayranlıkla takip ediliyorlardı. "Kömür için değil, ömür için geldik.” dediler. (Hakkınızı helal edin hepiniz, enkazların tozunu çok yuttunuz, bu zor zamanda yanımızda oldunuz...) Zonguldağ’ın tecrübeli ekibi yığın enkazlarda, tüneller açarak canlıya ulaşıyorlardı. İşte bu ekip: vakanın birinde depremden 90 saat sonra 8 metre derinliğe indi ve 17 yaşındaki genç kız sağ kurtarıldı. Yaşanan mucizeler hepimizi ekrana kitliyordu. 
Dışardan gelen tüm ekipler, polis, jandarma, Afat ve diğer ekipler muhteşem üstü idiler. Eğer bu ekipler ilk günlerde gelebilselerdi kurtarılan canların sayısı artacaktı ve kurtarılanlar da daha sağlıklı olacaklardı. Çünkü sonradan çıkarılanların bir kısmında kol, bacak amputeleri oldu ya da birkaç gün sonra vefat edenler oldu. 
Ezan sesi bile yoktu çünkü ne cami kalmış ne de ezan okuyabilecek hocası. Her şey çok kötü yazılmış bir senaryonun bir parçası ve sadece bu bir filim olabilirdi çünkü olanlar gerçek gibi değildi. Para bile burada işe yaramıyordu. 
 Günlerce saatler süren göçük altından kalanları kurtarmaya çalışan ekipler canla başla çalıştılar. Sanırım en son 278 saat sonra Hatay’ın Defne ilçesinde 45 yaşlarında bir kişiyi canlı göçük altında kurtardılar.
    Çıkarılan yaralılar diğer illerde olduğu gibi Adıyaman’da da uçaklarla duruma göre başta İstanbul, Ankara gibi illere hastanelere götürülüyordu. Depremzedelere ulaşım havada, karada ücretsizdi. Gidenlere kimlik sorgulaması bile yoktu… Devlet ve gönüllü firmalar ellerinden geleni yapıyordu.  Her aileden kayıp vardı. Bazı aileler de kayıp daha da çoktu. Amcalar, dayılar, halalar, teyzeler bazılarında ne yazık ki artık yoktu. Kayıpların sayısı her gün artıyor. Hastanelerde artık yer sıkıntısı vardı. Durumu kötü olanlar ne yazık ki vefat ediyorlardı, özürlü ve sakat kalanlarında sayısı her gün artıyordu. Giden her can yüreği yaksa da özellikle yetişmiş, yıllarını, ömrünü bilime vermiş kalifiyeli canlar Adıyaman için, ülke için daha da büyük kayıptı.
    Adıyaman’a üçüncü gününden sonra diğer illerdeki gibi çeşitli ülkelerden ve yurdumuzun çeşitli illerinden yiyecek, içecek, giyecek yardımları geliyordu. Herkes elindekini gönüllü paylaşıyor birbirileriyle yarışıyor gibi depremzedelere ellerinden geleni yapıyorlardı. Bu dağılım çok eşit olmasa da yararlananların sayısı her gün artıyordu.
Boşalan şehir ise enkazıyla baş başa kalıyordu. Kalanlar çadırını alabildiyse gelen yardımlarla artçı depremlerden korka korka soğuklarla baş başa yaşıyorlardı. Evi sağlam olan bile her an yeni bir deprem olacak korkusunu yaşıyor evine giremiyordu. Çoğu depremzede yaklaşık bir hafta su bulamadığından banyo yapamamışlardı. Elektrik de belli bölgelerde üç gün sonra ancak vardı. Kör karanlık sokaklar acıyı, yıkılışı fısıldıyordu.
    
“10 Şubat itibariyle Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Adıyaman genelinde 3 bin 105 vatandaşın hayatını kaybettiğini, 9 bin 716 yaralının olduğunu ve toplamda 1939 binanın yıkıldığını bildirdi. 
Adıyaman'da hasar tespit çalışmalarının Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından devam ettirildiğini belirten Karaismailoğlu, "Buna göre de Adıyaman'da yıkılan bina sayısı 1485'tir. Ağır hasarlı bina sayısı da 4 bin 85, yıkımı acil olan bina sayısı 538 olarak belirlenmiştir.15 Şub 2023”
    Tv’de haberler değişik bilgi verse de en son deprem bölgesinde ki yapılacak konut sayısı şöyle idi: Bu kapsamda 199 bin 739 konut ve 73 bin 972 köy konutu için belirlenen rezerv alanlarda inşaat çalışmaları başlayacaktı.
DEPREM KONUTLARI İLLERİ VE KONUT SAYISI
Adana'da 2 bin 500,
Adıyaman'da 25 bin 882,
Diyarbakır'da 6 bin,
Gaziantep'te 18 bin 544,
Hatay'da 40 bin 426,
Kahramanmaraş'ta 45 bin 67,
Kilis'te 250,
Malatya'da 44 bin 770,
Osmaniye'de 9 bin 550,
Şanlıurfa'da 3 bin,
Elâzığ’da 3 bin 750 konut inşa edilecek

Bu yirmi gün içinde en çok çadır ve konteyner eksik görünüyordu.  Fakat halkın çoğu da soğuk ve diğer eksiklerden dışarıya gitmiş yakınlarına veya devletin tahsis ettiği yerlere geçici yerleşmişlerdi. Düşman bildiğimiz, dinsiz dediğimiz ülkeler bile yardım için 11 il için yarışıyorlardı. 
Keşke savaş, düşmanlık, kin, hırs, nefret duyguları hiç olmasa da böyle komşuluk, dostluk, yardımlaşma ve paylaşma her ortamda olsa… Bu dünya hepimize yetmez mi zaten herkes bir gün ölecek, bu dünyadan gidecek. Bu dünya kime kaldı ki…Kim 100.150 veya 200 yıl yaşamış ki ama böyle toplu ölümler çok acı. Bazıları kefen bile bulamadı ne buldularsa sardılar, kimi toplu mezarlara gömüldüler ve kokan cesetler salgın hastalıklar olmasın diye de acele ediyorlardı. Sayı çok kolay değildi günlerce enkaz altında kalan cesetler artık kokmaya başlamıştı. 
    
Adıyaman’ın Kahta ilçesinde bir köyde koca bir kaya ikiye bölünmüş ve köy evlerinin üstüne düşecek diye köylülere büyük korku yaşattı. Çadırlara taşınan köyüler büyük şaşkınlık yaşamışlar. Çok şükür Nemrut Dağı’nda ve Roma dönemine ait 1800 yıllık Cendere Köprü’sünde hasar yoktu. Adıyaman merkezinde ki ulu camiimiz: 1506-1515 yıllarında Dulkadirli Beyi Durak Bey tarafında yapılan ve bugüne kadar da birçok tamirat görse de bugünkü şeklini 1863 yılında almıştı. İşte bu altı asırlık merkez camimizde bu deprem de yıkılmış Adıyamanlıları yine çok üzmüştü. Yıkılan ocaklar, biten hayatlar gibi yıkılan tarih de yaşanan hüznün derinliğini artırıyordu.

Vefat sayısının çokluğu, her kurumda personel eksikliğine sebep olmuştu. Adıyaman’da hayat durmuştu. Her kurumda zorunlu iş durmuştu. Artık o koca şehirde tek aktif olan iş başında olan iş makinaları enkaz toplama görevlileri görevlerini yapıyorlardı. 
Adıyaman’ın hep gülen o yüzünü moloz yığını, toz duman, dert, keder ve acı sarmıştı. Belediye çalışanları bile birçok kayıp verdiği için depremin üçüncü gününden sonra toparlanmaya çalışıyordu zaten belediye binası ilk çöken binalardandı. Otuzdan fazla personel kayıplarıyla belediye de üstüne düşeni yapmaya çalışıyordu. Sıcak yemek ve diğer sorunlara çözüm arıyordu. Adıyaman’ın gözü kulağı basın mensupları da büyük kayıplar vermişti basın ekibinden de on kişi bu deprem de vefat etmişti.Yine Tv proğramlarında ki bilim adamlarının açıklamaları her gün peş peşe geliyordu şöyle ki:
-    Kahramanmaraş, Hatay, Niğde, Konya ve Sivas’ta 20 günde farklı merkezli 6 deprem olmuş. 9 bin 970 artçı olmuş (20 gün içinde.)
-    11 ilde 44 bin 218 can kaybı olmuş (Bu sayı habire artıyordu ne yazık ki)
-    BM enkaz yığınını açıklamış. Gölcük depreminden 10 kat daha fazla moloz ortaya çıkmış.” deniliyordu.

-    Depremin etkilediği nüfus 13.500.000 olarak belirlendi. Bu da bazı ülkelerin nüfusunu göz önüne alırsak sonuçlar: Tunus 12.2 Milyon, Belçika 11.6 Milyon, Ürdün 11.1 Milyon, Çek Cumhuriyeti 10.5 Milyon, İsveç 10.4 Milyon, Yunanistan 10.4 Milyon, Portekiz 10.3 Milyon, Azerbaycan 10.1 
 görüldüğü gibi bu sayı küçümsenmeyecek kadar vahimdi işte. Deprem sonrası yirmi gün dolsa da daha işin başındayız bizi bekleyen çok iş var. İnşallah bu felaket son olur bu yaraları bir an önce hep beraber sararız.                                      25.02.2023