Millî Mücadelenin 100. Yılı etkinliklerinin yoğun olduğu şu günlerimizde uzun zamandır şunları tefekkür ediyorum ve büyük küçük bütün insanımızın da bu konuları içlerindeki ‘milli mücadele’ ve ‘insanı kamil olma’ ruhlarını kaybetmeden bir an evvel tefekkür etmeleri  noktasında, bu aklıselim insanlarımıza şunları hatırlatmak istiyorum. Zaten samimi tefekkür de yetmeyecek; tefekkürden topyekûn millî ve insanî yenilenme için ‘seferber olmak’ da gerekiyor, gerekecek. İşte böylesi hassasiyet ile –yıllarımı alan- düşünce ve tespitlerimi sıralıyorum:

Millet ve bu ülkede yaşayan bütün fertler olarak, acilen,  öğrenmemiz / öğretmemiz / içselleştirmemiz / köklü ve vazgeçilmez ortak değerler haline getirmemiz gerekenler:

1. İnsan olmanın ortak değerlerinde insana, insanî değerlere saygı ve muhabbet çerçevesinde uzlaşı sağlayarak bu değerlerin idame ve korunmasında ortak karar ile hareket edilmesi.

2. Millet, bayrak, devlet, egemenlik, hürriyet, vatan, vatandaş, medenî insan kavramlarını öğrenme, yaşatma, içselleştirme ve bu kavramlara bağlılığın ne/ler ifade ettiğini iyi anlatma / kavratma; bu bilincin oluşmasında devletin ve sivil toplum kuruluşlarının beraber ya da ayrı ayrı yol haritalarının, stratejik planlarının oluşturulması, bu akılcı / yürekli planlamaların ‘insanı kamiller’ aracılığı ile hayata geçirilmesi.

3. Devlet ile sosyal, kültürel ve iktisadî alanlarındaki kurum ve kuruluşlarının kullanışlı, insan haklarına saygılı, hem insanın hem de devletin gelişimini / haklarını gözeten ve hem de kurumun temel amaç ve hedeflerine uygun ciddi, yenilenebilir, stratejik, iyi planlanmış "kurumsallaşma"ları için devlet ve sivildeki aklıselim, donanımlı, işin ehli, eğitimli, liyakat sahibi insanların bireysel ve ekip olarak ciddi, samimi adımlar atması; kurumsallaşmanın "insan"a, vatana, devlete, insanlığa getireceği kazançların iyi anlaşılması... Ülkede her alanda ehil kişilere ve liyakat sahibi olanlara işlerini yapabilecek fırsatların sağlanması. Bunu sağlarken adaletten, haktan ve fırsat eşitliğinden şaşmayan bir terazinin, ortakkabul gören ve şeffaf ‘ölçülerin’ tesisi.

4. İnançlı ve / veya inançlara saygılı, analitik düşünen hür insan olma ile bağımsız ve güçlü bir devlet olmanın;  devletin adalete, hakka, hukuka, insan haklarına, üretici ve uzlaşı kültürüne sahip insanları ile ortak değerlerle çerçevesi belirlenmiş "aynı amaçlar" etrafında toplanılmasının bir sonucu olduğunun farkına varmış; farklı hayat görüşlerinin, hayata dair farklı tarz ve fikirlerin güçlü devletin sigortası olduğunu iyi anlamış; farklılıklarını barış ve dostluk iklimi içinde ülkesinin ve kendisinin gelişmesi, devletin iç / dış tehlikelerine karşı da ortak savunma çözümlerini bulabilmek için kullanan iyi eğitimli, kültürlü, donanımlı, sağduyu sahibi, yürekli, dürüst, kişilikli insanlar yetiştirmek... Yani insanımızın her alanda hakikaten, objektif, güçlü terbiyesi, eğitimi ve hayata ‘hakikaten’ katılımı.

5. İnsanın / insanlığın ortak değerleri için; kaliteli, şahsiyetli vatandaş ve evrensel donanıma haiz insan olmaları için; insanlık adına yürekli çalışmalara imza atmak için, -her alanda-,  ulusal ve uluslararası düzeyde, siyaset üstü ya da küçük çıkarların küçük öbekleri anlayışı terk edilerek çeşitli fikir ve hayat tarzlarının "insanlık noktasında" bir araya gelebileceği platformlar ile devleti, milleti, insanı güçlendirecek, vizyonu geniş eğitim, kültür, araştırma, bilimsel projeler ve sosyal stratejiler konularında bağımsız, kaliteli ve geçerli standartlara sahip kurum, kuruluş ve ensititülerin kurulması. Bu tür kuruluşların kendi hesabını gözeten herhangi bir kesim tarafından değil; deletin ve milletin bekasını ve çıkarlarını gözeten, vatanperver, işin ehli ve kuruluşun kuruluş belgesindeki amaca/ hedefe uygun, etik hareket eden kişilerce yönetilmesi...

Tabii tespit ve öneriler, bu kadarla sınırlı değil. Sayın ki bu daha işin elifbası. Ancak şu bir gerçek ki; seksenlerden, doksanlardan sonra milletimize bir veba gibi bulaşan ‘köşe dönücülük’, ‘güya ki tilkilik’, ‘başkasının hakkını gaspın hak sayılması’, ‘hemen tüm mesleklerde etikten uzaklaşma’, ‘ alın teri dökmeden küp doldurma ya da köşe dönücülük, köşe-koltuk kapmaca’ türünden ‘uyanıklık(!)lar’; özünde onlarca yıldır nasıl da uyuduğumuzun ve uyutulduğumuzun  resmidir. Ve böyle gidersek millî mücadele ile bizlere istiklali bırakan ecdadımızın yüzüne bakabilecek insanî vasfımız, daha da ilerisi ‘insanlığımız’ kalmayacaktır. İnsanlık elden giderse; vatan, millet, devlet, ülke, eğitim, refah, ekonomi, bağımsızlık vb. kavramlarının da bir önemi kalmayabilir. Aman, dikkatli olalım. Bir insanın ve bir milletin ‘aklı ve hisleri’ ölür de ‘şirazesi şaşarsa’ bu; koronavirüsten daha sinsi ve daha tehlikelidir. O yüzden, henüz ölmeden bir düşünün, düşünelim derim…

Haydi, samimi yürekler ve akıllar... Gün, bugündür. Daha da geç kalırsak, yazık bize…

Evet, yapacak çok şey var... Hayırlısı...  

Rânâ İSLÂM DEĞİRMENCİ

Eğitimci / Şair-Yazar

ANKARA