En hastalıklı özelliklerinden biri de bir şeyler yapmak isteyen insanların motivasyonunu kırmak, hevesini baltalamak. Harekete geçen insanlar, kurulu düzeni, konfor alanını bozar.

Sahip olduğumuz kültürün en hastalıklı özelliklerinden biri de bir şeyler yapmak isteyen insanların motivasyonunu kırmak, hevesini baltalamak. Harekete geçen insanlar kurulu düzeni, konfor alanını bozar. Diğerlerinin üzerinde değişim baskısı yaratır.

Çevrenizde gelişmek, daha iyisini yapmak için çabalayan insanlar çoğunluktaysa siz de onlara katılırsınız veya katılma yönünde bir baskı hissedersiniz. Bu insanlar yoksa yerinizde sayma ihtimaliniz daha olasıdır. İnsan sosyal ağının bir ortalamasıdır.

Bize özgü olan şu: Bizde değişim yaratma, gelişme, yükselme potansiyeli, çabası olan insanlar hemen alaşağı edilir. Bunu yapan herkes bilinçli yapmıyor elbette. Bu kültürel genetiğimize işlenmiş bir tutum. Ama bu makine bir şekilde acımasızca işliyor. Bu yüzden biz hata yapmaktan çok korkarız.

Bize hata yapmanın korkunç, aşağılık ve gülünç bir şey olduğu çocukluğumuzdan itibaren öğretilir. Harekete geçtiğimiz her an hata yapma baskısı çevrede belirir. Başarısız olacağımız telkinleri açık ve örtülü olarak yağmaya başlar: "boşa uğraşıyorsun, çok zor, anlamsız" vb.

Oysa hiç hata yapmayan hiçbir şey yapmıyor demektir. Hata yapmak, başarısız olmak eylem içinde olmanın, çalışmanın, emek vermenin belirtisidir. Hiçbirimizin hatasız olmak, kusursuz olmak gibi bir yükümlülüğü yok. Hata yapmak yaşam belirtisidir.

Hata yapmalı, başarısız olmalı, bunlarla yüzleşmeli ve daha iyisini yapabilmek için ders çıkarmalıyız. Zifiri karanlık bir labirentte yolumuzu bulmak için sağa sola çarpmak zorundayız. Çarpmazsak çıkışı bulamayız. Kültürümüz bize şunu telkin ediyor: Otur oturduğun yerde.

Neden yabancı dil öğrenme konusunda başarılı değiliz? Neden kalabalık karşısında konuşmaktan korkuyoruz? Neden öğrenciler derste söz almaktan korkuyor? Çünkü hata yapabiliriz, bizimle dalga geçerler değil mi? Sonuçta dil öğrenememiş veya kendimizi ifade edememiş oluruz.

Sosyal medya maalesef bu kültürel zorbalığın,  en fütursuzca uygulandığı yerlerden biri. İnsanların başkalarını aşağı çekerek, onların çabalarını değersizleştirerek kendi konfor alanlarını muhafaza etmeye çalıştığı yerlerden biri.

Eleştiri kültürü de bu anlattığım sorunun bir uzantısı bence. Hata yapmaktan korkmazsak eleştirilmekten de korkmayız. Eleştiriyi saygıyla ve soğukkanlılıkla karşılamayı öğreniriz. Bu sağlıklı iletişim karşıdakini kırıp incitme korkusu olmadan eleştirebilmenin de önünü açar.

Nihayetinde işin gelip düğümlendiği yer hata yapmaktan, başarısız olmaktan korkmamak. Tüm zorbalığa ve bizi aşağı çekme çabalarına rağmen... Ve mümkünse sosyal ağımızı birlikte gelişip birbirimizi yukarı taşıyacağımız insanlardan seçmek. Çevremiz neyse biz de oyuz.