“Harami var diye korku verirler

Benim ipek yüklü kervanım mı var”

Karacaoğlan…

Aşık edebiyatının öncü ozanı…

Gurbet, sevda, sıla özlemi denince akla ilk gelen şair.

Kendinden sonra gelen bütün halk ozanlarını, bütün halk aşıklarını etkilemiş kocaman bir yürek

Doğum yeri belli değil, ölüm yeri belli değil, nereli olduğu bilinmiyor.

Adana’dan Antep’e, Maraş’tan Yozgat’a, Kilis’ten Belgrad’a, Kırşehir’den Rumeli’ye sahiplenmeyen kalmamış kendisini.

Onlarca yerde mezarı var.

Yüzlerce yerde okulu…

Parkı, bahçesi, caddesi, mahallesi, heykeli var ama bilinen bir memleketi yok.

Yaşadığı yüzyıl bile şüpheli.

Onca araştırma yapılmış hakkında, onca inceleme yapılmış, onca eser yazılmış ama kimse adını koyamamış yazdıklarının.

Ayak izlerini takip etmekle başlamış şiire şairler.

Ozanlar, yazdıklarını ona mal ederek yer edinmiş dost meclislerinde.

Her türkü onun türküsü olmuş zamanla, her aşık o olmuş…

Karacaoğlan…

Tüm zamanların en büyük halk ozanı...

Şiirleri türkü olup bestelenmiş, okunmuş yurdun her bir karış toprağında.

Aşıklar onunla dile getirmiş sevgisini, ozanlar kendini onun türküleriyle ifade edebilmiş.

Gurbet denince o, sıla denince o, sevda denince o, elif denince o, yoksulluk denince o düşmüş aklına sevdiklerinden ayrı düşmüş biçarelerin.

Bunca şöhreti yersiz kılmış kendisini, yersiz, yurtsuz, mezarsız, vatansız kılmış.

Karacaoğlan…

Ömrü gurbet ellerde geçen halk aşığı,

Bil ki gurbet öksüz kalmıştır senden sonra,

Sıla özlemi seni özlemektedir hâlâ.

Bir yoksulluk sürdürmekte devranını,

Bir de ölüm bıraktığın yerden iz sürmektedir.

Karacaoğlan…

Dizeleriyle şairleri ardından sürükleyen büyük şair.

Bütün çiçeklerin adını yüreğinin yerini bilir gibi ezbere bilen halk ozanı.

Her yürekte bir dizesi, her acıda bir hatırası olan vatansız şair,

Bilinir ki, vatanı yoktur ozanların.

Vatanı yürekleridir; aşkla dağlanmış yanık yürekleri…

2 Mayıs Cumartesi – 2020