Her yanım fındık ağaçları, Kimi eğilmiş yaşlı bir bilge gibi, kimi dimdik, hâlâ göğe mektup yazıyor yaprak yaprak. Atalarımdan kalma onlar…
KÖKLERİM VE DALLARIM!
“iç sesimle”
Her yanım fındık ağaçları,
Kimi eğilmiş yaşlı bir bilge gibi,
kimi dimdik, hâlâ göğe mektup yazıyor yaprak yaprak.
Atalarımdan kalma onlar…
Her birinde bir dede sesi, bir nine bakışı saklı.
Rüzgâr esti mi, onların hatıraları da dalgalanıyor.
Sanki “biz buradayız” der gibi hışır hışır konuşuyorlar.
Fındık ağaçları sadece fındık vermiyor,
anı da veriyor, kök de.
Bir ağacın gölgesinde kaç çocuk oyunu oynandı kim bilir,
kim nerede sevdalandı,
nerede ağladı gizlice…
Ben oradan geçerken hep “merhaba” derim tarlalara.
Bir selam borcum var geçmişe.
Toprak bunu bilir.
Sonra benim ektiklerim var.
Kiraz, kara dutum, vişne, elma, ceviz…
Kendi ellerimle diktim,
suyunu ben verdim, toprağını elimle düzelttim.
İçimden bir şey o ağaçlarda yeşerdi sanki.
Çocuk gibi izledim büyümelerini.
İlk çiçekleri açtığında,
sanki biri bana “aferin” dedi sessizce.
O ses, doğanın ödül sesiydi.
Gürültüsüz, tantanasız, ama derinden.
Ve sardunyalarım var…
rengârenk!
Kimi kan kırmızı, kimi alımlı pembe, kimi sabırlı beyaz.
Her biri bir niyet gibi; dualarımı taşır pencerede,
bir kadının iç sesiyle konuşur sanki.
Onlara bakınca yüreğim de açar biraz daha…
Bazen onların altına oturup düşünürüm:
Ben de böyle miyim?
Kökü eskiye dayanan,
ama yeni yeni meyve veren biri mi?
Sanırım öyleyim.
Bir yanım geçmişin anılarına sarılı,
bir yanım hâlâ çiçek açmaya hevesli.
Doğa bunu öğretti bana:
Geçmişin kutsaldır ama geleceğin sorumluluğu senindir.
İşte bu yüzden toprağa saygım sonsuz.
Çünkü o hiç kimseye sırtını dönmez.
Diken ekeni de, çiçek dikenin de hakkını verir.
Ben çiçekler diktim, sardunyalar…
Kiraz, vişne, dut…
Ama aslında umut diktim.
Şimdi biri gelse ve dese ki:
“Sen kimsin?”
Şöyle derim:
“Ben köklerinden utanmayan,
dal olmakla gururlanan bir kadınım.
Toprakla konuşur, rüzgârla barış yaparım.
Ve hâlâ çiçek açar yüreğim.”
KIYMET ŞAHİN / 2025