Televizyondaki tartışmaları izliyorum da genellikle günlük siyasi dedikodu, kişisel çatışma veya medyada zaten yer almış haberlerin tekrarı üzerinden ilerliyor.
Televizyondaki tartışmaları izliyorum da genellikle günlük siyasi dedikodu, kişisel çatışma veya medyada zaten yer almış haberlerin tekrarı üzerinden ilerliyor.
Konuşmacılar yabancı dergilerde yayımlanan makaleleri, küresel think-tank raporlarını veya akademik çalışmaları tartışmaya dahil etmiyor.
Yerel haberler sıklıkla BBC, CNN, Reuters gibi kanalların özetinden ibaret; özgün araştırma veya derinlemesine soruşturma nadiren görülüyor.
Güncel olaylar tarihsel bağlamla ilişkilendirilmiyor.
Sosyoloji ve toplumsal değişimler, sosyolojik teoriler veya felsefi etik çerçevelerle tartışılmıyor.
İklim krizi, teknoloji politikaları, sağlık sistemleri gibi konular bilimsel veri ve uzman görüşü olmadan, ideolojik söylemlerle geçiştiriliyor.
Uzun vadeli eğilimler yerine günlük siyasi hamleler veya medya skandalları merkeze alınıyor.
Olaylar arası bağlantılar kurulmuyor; sistemik analiz yerine yüzeysel suçlamalar öne çıkıyor.
Konuşmacılar genellikle "taraflı" kimlikleriyle ön plana çıkıyor; uzlaşma arayışı veya diyalog geliştirme amacı taşımıyor.
Akademisyenler, yazarlar, araştırmacılar yerine sıklıkla "medya figürleri" veya "siyasi yorumcular" tercih ediliyor.
Programlar "rating odaklı" kurgulanıyor; izleyiciyi düşündürmekten çok duygusal tepki çekmeyi hedefliyor.
Peki ne yapmalı?
Yabancı ve yerel akademik dergiler, raporlar ve kitaplar tartışma materyali olmalı.
Tarihçi, sosyolog, iktisatçı ve bilim insanları aynı masada buluşturulmalı.
Güncel olaylar, tarihsel ve teorik çerçevelerle analiz edilmeli.
Konuyu derinlemesine sorgulayabilecek, tarafsız moderatörler seçilmeli.
...
Türkiye'deki entelektüel kamusal alanın daralması ve medyanın düşünce üretmekten ziyade "gürültü" üretmesine yönelik haklı bir tepkiyi yansıtıyor. Bu durum, demokratik toplumlarda "kamusal tartışma"nın sağlıklı işlemesi önünde ciddi bir engel teşkil ediyor.