Henüz 5 Mart 2020 tarihli Putin-Erdoğan zirvesi başlamadan, sonucu üzerine bir tahminde bulunmuştum.Özetle: 1-Ateşkes olacak, 2-Suriye rejim güçlerinin yerine Rus ordusu gelecek. (Soçi mutabakatı çerçevesinde muhatap değişikliği ), 3-Rusya’yı rahatsız eden İdlib’te ki radikal cihatçı grublara karşı Türkiye gerekli mücadeleyi verecek ve idda edilen desteğini çekecek.

Zirve sonuçlandıktan sonra yapılan ortak açıklama üç madde olarak kaleme alınmıştı.
Ve tahminlerimle bire bir örtüşüyordu.
Bu tahminde bulunmamın sebebi “büyük resimde” safları doğru konumlandırmam ve nihayi hedefin kim olduğu konusunda da hiçbir tereddüdümün olmamasıdır.

Sovyetlerin dağılması ile birlikte ABD ve Rusyanın yeni hedefinin Türkiye olduğu tespitini yıllar önce işaret etmiş ve sebeblerini de yazmaya çalışmıştım.
Gelişen olaylar ve gittikçe yalnızlaşmamız göstermektedirki Türkiye ciddi ve çok yönlü büyük bir tehdit altındadır.

Son İdlib çatışmalarının sebebine bakarsak olayların, Soçi mutabakatı gereği konumlanan Türk gözlem kulelerinin, sıralandığı sınır çizgisini Suriye rejim güçlerinin geçmesi ve İdlib şehir nüfusunu Türkiye sınırına doğru göçe zorlaması ile başladığını görürüz.
Bu Soçi mutabakatı sınırlarının ihlalleri demekti.Rusyanın göz yumması ile Türk askerleri birkileri de hedef oldu, şehitler verdik.

Suriye rejim güçlerinin Rusyanın izni ve desteği olmadan böyle bir saldırı yapmasının asla mümkün olmayacağını herkes biliyor ve görüyor.

Türkiye, Rusyanın izni ve desteği ile Suriye rejim güçlerinin Soçi mutabakatını hiçe sayarak yaptığı “Türk Askerini” çevirme ve milyonlarca Suriyeliyi Türkiye’ye doğru göçe zorlamasını görmezden gelemezdi.
Eğer sesiz kalsa idik bundan önce Suriye topraklarında yaptığımız üç harekat da anlamını yitirirdi.

Burda ki esas sorulması gereken soru şu: Rusya son İdlib olaylarında neyi test etti.?
Elbette ki, Suriye rejim güçlerinin ve destekçisi olduğu a-simetrik savaş çetelerinin Türk Ordusu karşısında dayanma ve direnme gücünü test etti.
Peki buna karşılık Türkiye, Rusyanın, Suriye Rejim güçlerine verdiği destekle Soçi mutabakatının bozulması karşısında İDLİB’te yaptığı hamleye karşı “hava savunma gücü” olmama ihtimaline rağmen muhtemel riskleri göze alarak yaptığı harekat ile neyi test etti?
Elbette, Rusya ile yaptığı ittifakın samimiyet ve güven endeksini.

Sonuçta ne oldu dersek.
Rusya, Suriye rejim güçleri ve a- simetrik savaş çetelerinin Türk Ordusu önünde bir direnme gücünün olmadığını iş biraz daha uzarsa Suriye rejim güçlerinin çok daha fazla ağır kayıplar vereceğini gördü.
ABD ‘nin ve AB’nin eğitip donatarak ve Afrin’de, görüldüğü üzere sokak ve cephe savaşına hazırladığı, fiziki tahkimatları inşa ederek desteklediği, “ayrılıkçı ve bölücü Kürt unsurlarının” Türk Silahlı Güçlerince hiç tahmin edilmeyen kısa bir sürede darmadağın edilerek planlarının akamete uğratılması kaderinin bir benzerin İDLİB’te Rusya yaşadı.
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarları harekatında karşımızda ABD ve beslemeleri Kürtçü çeteleri PYD, PKK vardı.
İDLİP Bahar Kalkanı harekatında ise karşımızda RUSYA ve SURİYE REJİM güçleri vardı.

Hem Rusya ve hemde Türkiye İDLİP’te yaptıkları hamleler ile “test” çatışmalarını fazla uzatamazlardı.
Bölgede RUSYA, TÜRKİYE ve İRANIN a-simetrik savaş unsurlarının çatışma çizgilerini aşarak topyekün bir savaşa girişmeleri her üç ülkeyede büyük zarar verir ve ABD ile BATI müttefik güçlerine fırsat doğurur, alan açardı.
Bu sebeble Moskova zirvesinin hem Rusya’nın ve hemde Türkiye’nin savunulabilir bir ateşkes mutabakatı ile sonuçlanmasını tahmin etmek zor değildi.

Moskova zirvesi hezimet mi, zafer mi tartışmaları iç siyasetin elbette malzemesi olur.
Fakat burada kantarın topuzunu fazla kaçırmamak gerekir.

Peki, zirveden iki gün sonra Rusya “devlet aklının” Rus televizyonlarında mükerreren gösterdiği, kendi Rus kamuoyuna yönelik hepimizi üzen, Türk görüşme heyetini Cumhurbaşkanı ile ayakta bekletmesi ve yapılan yayında ekran köşesinde zaman sayacı ile sürenin uzunluğunu göstermesi
nasıl yorumlanmalı ?
Bizim açımızdan elbet kötü ve kabul edilemez bir durum.
Peki asıl düşünmemiz gereken şey Rus devlet aklı bu yayınla neyi amaçladı? Ne yapmak istedi ?
Türkiye Cumhurbaşkanını ve heyetini tahkir eden böyle aşalayıcı nezaketsizlik ötesi “güç gösterisine” niçin ihtiyaç duydu?
Türkiye iç siyasetinde Sn.Erdoğanı muhalefetin hedefine koymak ve bir ders vermek mi istedi?

Bunun için o zaman kendi kamu oyunu niçin meşgul etsin ve niçin kendi kamuoyuna karşı bir algıya ihtiyaç duysun?
Malum videoyu Türkiye’deki işbirlikçilerine ulaştırır, sadece Türkiyede yayılmasını sağlar ve Sn.Erdoğanı iç siyasette zor duruma düşürerek anlamlaştırılması zor bir ders verme hamlesi yapabilirdi.Ama böyle yapmayıp kendi kamuoyu ile birlikte sanki başka merkezlerede bir mesaj vermek istedi.

Bence Putin’in Türk Heyetine karşı yaptığı “nezaketsiz güç gösterisinin” videosunun hedefi Türkiye’nin iç kamuoyundan çok Rus devlet aklının kendi iç kamuoyuna yönelikti.
Fakat bu yayın aynı zamanda “Rus Devlet” aklının korkularına yönelik izleri taşıyan ve korkularını deşifre eden de bir yayındı.
Kendi iç kamuoyunda ve 24 özerk Rus olmayan bölge halkları ile kendi emperyal alanında tutmaya çalıştığı diğer Türk Cumhuriyetlerine yönelik yapılan bir propagandaydı bu yayın.

Rusyanın tarih boyu en zayıf karnı sınırları içindeki “milliyetler” problemidir.
Türkiyenin Suriye ve Irak topraklarında yaptığı her harekat, Rus’dan çekindikleri kadar nefret eden özerk cumhuriyetler ile bağımsızlığını kazanan Türk Devletlerince ilgi ile ve Türkiye’ye duyulan sevgi ve kamuoylarınca destek ile takip edilmekte.
İDLİB’te ilk defa Türkiye, Rusya ile karşı karşıya geldi.Türkiyenin Rusya desteğindeki Suriye güçleri karşısında aldığı askeri neticeler Rusyanın hiç hoşuna gitmemesinin yanında her zaman var olan bir korkusunuda hem besledi hemde hatırlattı.
İşte Moskova zirvesinde kendi kamuoyuna yönelik Türk Heyetine yaptığı itibarsızlaştırma davranışının video kaydını ısrarla ve sürekli mükerreren göstermesinin sebebi “bakın Türkiye’ye çok güvenmeyin benim gücümü sınamaya kalkmayın.Türkiye benim karşımda sandığınız ve hayal ettiğiniz bir güç değil ve ben onları istediğim her zaman hizaya getiririm” mesajını vermektir.

Sonuçta Moskova zirvesi ile ABD,RUSYA ve AB’nin hedefindeki Türkiyenin artık içinde olduğu ve başlayan “savaşın” İDLİB muharebe cephesi şimdilik bir ara ateşkes ve mutabakat zaptı ile kapandı.
Bir savaşın içinde bir çok muharebe ve ateşkesler yapılabilir.Ama bir savaşın gerçek bitişi taraflardan birinin yenilmesi ve yenen tarafın zaferini, yenilen tarafın mağlubiyetini tescil eden bir barış (!) antlaşması ile ancak tescil ve ilan edilir.
Maalesef içinde olduğumuz ve halen devam eden “BOP” savaşı henüz böyle bir sonucun çok uzağında.

BOP’ projesinin gerçek hedefi Türkiyenin üzerinde ABD ve RUSYA arasında sallanan giyotin sarkacın her salınımında önümüzdeki tehdit dahada büyürken, temennimiz ve umudumuz odur ki aynı zamanda Türk “Devlet aklının” ve “Milletimizin” ferasetinin artması ile tehdit odaklarını daha net görerek gerekli tedbirleri almakta geçirmemesidir.