Lokman Abbasoğlu abimle annesinin Abidinpaşa’daki evinde saklanıyorduk (!). Rahmetli Necati amca (her ikiside müttaki ve tertemiz imanlı mü’min ve mü’mine idi).

BİR PAZAR HİKAYESİ !

Kaçak olduğumuz yılların ilk aylarıydı.

Manisa’dan Ankara’ya gelmiştim.

Lokman Abbasoğlu abimle birlikte rahmetli annesinin Abidinpaşa’daki evinde saklanıyorduk (!).

Rahmetli Necati amca (her ikiside müttaki ve tertemiz imanlı mü’min ve mü’mine idi). Vakur, soğukkanlı çarıklı bir derviş idi.

O her fırsatta sadece karadenizlilere has zeka parıltısı espiriler ile yaşadığımız sıkıntıları unutturacak kahkahaları bizlere attırırdı.

Bir sabah Lokman abinin davudi sesi ile “alçak hainler, şerefsizler” diye bağırması ile uyandım.

Üçüncü katın salon penceresinden aşağı bakıyor ve söyleniyordu.

-Hayırdır abi ne bu hiddet bu celal dedim.

- Adiler arabamı çekip götürmüşler.

- Kimler?

- Polisler. Dürüst ve Zeki denen gudukların ekibi.

- Abi arabanı niye saklamadın.?

- Evin önünden aldım buraya annemlerin arka sokağına getirdim.

- Çok iyi saklamışsın vallahi (!)

Sıkıyönetim kararı ile aranan MHP eğitimcilerinİn ve partinin tüm arabalarına el konuyordu.

Lokman abiyi onun kendine has kızgınlık hallerine gülerek sakinleştirmeye çalışıyordum.

Oturduğu yerden söylenmeye devam ediyordu.

-Abi çok hiddetlendin. İdamdan aranıyoruz. Başımızda yeteri kadar sorun var.

Şimdi arabanın derdine düşme. Zaten her yerde aranıyoruz. Süremeyeceğin arabayı dert etme.

Başımıza geleceklerin yanında bu ne ki. Yarın unuturuz.

-canımı sıkan beni kızdıran şey ne biliyor musun Hakkı?

-ne abi?

Dün yepyeni bir akü alıp taktırmıştım. O da gitti iyi mi?

Ben şaşırmış ona bakarken içeri rahmetli Yılmaz Saka girdi.

-Selamün aleyküm nedir bu telaş?

Bir sıkıntı mı var? Hayırdır Lokman hoca dedi.

Olayı hızlıca anlattım.

Bu arada Lokman abi hala akü de yeniydi dün almıştım demeye devam ediyordu.

Rahmetli Yılmaz hoca gülümsedi o kendine has ağır ve sakin anlatımı ile sözü aldı.

-Size bir Bayburt hikayesi anlatayım da Lokman hoca sen anlayacağını anla dedi.

Bir zaman bizim köyün su değirmenini su taşkını almış yıkıp götürmüş.

Değirmenci ah beni vah beni diye dövünüp enkazın yanında bir taşın üstünde oturmuş kalmış.

Her ah vahdan sonra “şıkşırıda yeni yapmıştım. o da gitti” diye söylenip duruyormuş.

Yanında onu teselliye gelen köylüden hal-töre bilen biri, değirmencinin sık sık “şakşırıda yeni yapmıştım demesine karşılık, - “

ya usta değirmen sele gitmiş sen iki tahta parçası şakşırın lafını edersin” deyivermiş.

Hepimiz bir gülme aldı. Bizim hikayemizde Lokman abinin aküsü değirmencinin şakşırı olmuştu.

Şimdi gelelim bu hikayeyi hatırlatan yazımızın başlığına,

Ekonomi sele gitmiş. Gaye hanımın hikayesi ile gürültüye devam.

Akü, şakşır ve Gaye hanım.

Uymadı mı?

İster uysun ister uymasın.

Neyimiz neyimize uyuyor ki?

* şakşır : değirmen taşlarına buğdayı yavaş yavaş akıtan tahtadan ayar çubukları.

Unun ince ya da kalın öğütülmesini ayarlayan değirmenin en ufak unsuru.

Hakkı Şafak Ses