Büfeler, çay ocakları, kahvehaneler ve mahalle bakkalları, büyük toptan marketlerden ucuz fiyatlarla aldıkları ürünleri vatandaşa fahiş fiyatlarla satıyor.

Bu Ne Lahana, Bu Ne Perhiz!

Vatandaşın cebine uzanan fırsatçılık artık sınır tanımıyor!

Son dönemde yaşanan bir tablo var ki, artık sabır taşını bile çatlatacak cinsten… Büfeler, çay ocakları, kahvehaneler ve mahalle bakkalları, büyük toptan marketlerden ucuz fiyatlarla aldıkları ürünleri vatandaşa fahiş fiyatlarla satıyor. Üstelik bu öyle basit bir kâr oranı da değil; neredeyse aldıklarının dört katına satış yapıyorlar.

Bakın bir örnek:

12’li 500 ml’lik içme suyu kolisini 36 liraya alıyor. Yani bir şişe su 3 liraya geliyor. Ancak o aynı su, büfede ya da kahvehanede 15 liraya satılıyor!
Aradaki fark tam 12 lira!

Üretici firmadan, plastik şişe üreticisinden, nakliyecisinden, hatta çalışanından başlayarak zincirin en başındaki herkes 3 liralık emeğin hakkını alıyor. Ama işin sonunda bu zincirin son halkası olan fırsatçı esnaf, suyu 15 liraya satarak halkın sırtından para kazanıyor.

Bu, ticaret değil vicdansızlıktır.
Bu, serbest piyasa değil fırsatçılıktır.
Bu, esnaflık değil vatandaşın cebine çökmektir!

Küçük esnaf kisvesi altında büyük vurgun!

Bir zamanlar mahalle bakkalı, büfeci, çaycı “halkın dostu” idi.
Güveni, samimiyeti temsil ederdi.
Bir borcun olsa yazdırırdın. Sabah çayını içer, selamını alır, dertleşirdin.

Bugünse bir kısmı, o eski esnaflık anlayışını tamamen terk etmiş durumda.
Artık çoğu, “fırsatını buldum mu vur kazmayı” anlayışıyla hareket ediyor.

Gerekçeleri de hazır:
“Biz de elektrik, kira, vergi ödüyoruz.”
Tamam da, vatandaş da ödüyor!
Senin de kiran var, ama onun da var.
Senin de çocuk okuyor, ama onun da evinde ekmek derdi var.
O zaman neden bu milleti kaz gibi yoluyorsun?

Denetim nerede? Belediyeler, hükümet ne yapıyor?

Bu düzensizlik yıllardır sürüyor.
Her köşe başında ayrı bir fiyat, her semtte farklı bir etiket…

Bir mahallede su 8 lira, diğer mahallede 15 lira!
Bir sokakta çay 5 lira, öbür sokakta 12 lira!
Marketlerde 20 liraya satılan tost, kafede 70 lira!

Peki, bu kadar fark nasıl oluşuyor?
Cevap basit: Denetimsizlik!

  • Belediyeler nerede?

  • Zabıta ekipleri ne iş yapıyor?

  • Tüketici Hakem Heyetleri neden sessiz?

  • Hükümet, bu fahiş fiyat furyasına neden hâlâ “serbest piyasa” kılıfıyla göz yumuyor?

Artık vatandaşın “serbest piyasa” sözüne tahammülü kalmadı.
Serbest piyasa demek; kuralsızlık değildir.
Serbest piyasa demek; vicdansızlığa açık çek vermek değildir.
Serbest piyasa, ahlâklı ticaretle, vicdanlı kazançla olur.

Bu düzen halkı yoksullaştırıyor!

Bir şişe su 15 lira, bir çay 10 lira, bir tost 50 liraysa,
vatandaş artık dışarıda oturup nefes bile alamaz hale gelir.

Bugün insanlar çocuğuna bir su, bir gofret alırken bile hesap yapıyor.
Her geçen gün alım gücü düşüyor, fırsatçılar ise kasasını dolduruyor.
Sadece ürün değil, insanlık da pahalı artık…

En acısı ne biliyor musunuz?
Kimse çıkıp “dur” demiyor!

Oysa devletin görevi, vatandaşını korumaktır.
Halkı açgözlülerin insafına terk etmek değil!

Vicdanla ticaret yapan esnaf da zarar görüyor

Burada adil, dürüst esnafa da büyük haksızlık yapılıyor.
Gerçekten helalinden kazanan, uygun fiyatla satış yapan esnaf bu fırsatçılar yüzünden kaybediyor.
Çünkü vatandaş artık herkese şüpheyle bakıyor.
“Bunların hepsi aynı” diyor.
Bu da toplumsal güveni zedeliyor, mahalle kültürünü çürütüyor.

Artık yeter!

Vatandaşın cebine el uzatmanın adı ticaret olamaz.
Fahiş fiyat uygulayan büfe de, denetim yapmayan kurum da bu adaletsizliğin ortağıdır.
Artık bu düzensizliğe bir dur demenin zamanı geldi.

  • Denetim mekanizmaları çalışmalı,

  • Fiyat istikrarı sağlanmalı,

  • Vatandaşın sırtındaki yük hafifletilmelidir.

Yoksa bu sistem böyle giderse, bir şişe suyu yakında 25 liraya almak zorunda kalacağız.

Ve o zaman kimse “neden bu kadar pahalılık var” diye sormasın,
çünkü cevabı bugünden belli:
Denetimsizlik, vicdansızlık ve sessizlik.