Aşiretten Beyliğe, Beylikten Devlete, Devletten İmparatorluğa yükselen, “CİHAN İMPARATORLUĞU” nice şehitler verilerek kurulmuştur. 

Hoca Ahmet Yesevi’ nin Buhara’da yaktığı ateşle. Anadolu’yu aydınlatmak, Türkleştirmek, İslamlaştırmak için gönderdiği; “Hacı Bayramı Veli, Hacı Bektaş’ı Veli, Ahi Evran, Sarı Saltuk, Geyikli Baba, Somuncu Baba, İğneli Baba, Şeyh Edebali...” gibi gazi dervişler öncülüğünde oluşturulan yüksek seciye ve ruh üstünlüğü sayesinde: “Anadolu Topraklarında mayası sevgi olan ruhla, Aşiretten Beyliğe, Beylikten Devlete, Devletten İmparatorluğa yükselen, “CİHAN İMPARATORLUĞU” nice şehitler verilerek kurulmuştur. 
Bugün bu topraklar üzerinde yaşayan Anadolu insanı; bunalım geçiriyor. Bu bunalım kültür bunalımıdır, inanç bunalımıdır. Bu bunalım milletin devletine duyduğu güvensizlik bunalımıdır. Siyasetin toplumu kutuplaştırma bunalımıdır. Demokrasi havarileri, toplumu birbirine düşürdüler kendilerine özgü seçkin ve miskin bir sınıf yarattılar. Özgürlüğü düşmanlığa dönüştürdüler. Totaliter (baskıcı, yasakçı) bir yapı oluşturdular. 
Devleti ayakta tutan iyi niyetli çabalar kabul görmüyor. Sömürülen, ezilen, horlanan kitleyle devleti ayakta tutan kitle aynı. Bu asil kitle; bankalar batırmazlar, büyük devlet ihalelerinden pay kapmazlar, onlar faizsiz büyük krediler almazlar, onların Ankara’da İstanbul’da ağbabaları yoktur, ahbap çavuş ilişkisi nedir bilmezler, onlar fildişi kıyılarını haritada dahi gösteremezler. Onlar! İstemeyi değil, vermeyi severler. Vergi verirler. Ülke iyi yönetilsin diye oy verirler. Vatan topraklarını korumak için çocuklarını askere gönderirler. Cepheye gider, zaferler, şerefler kazanırlar. Gazi olurlar, ölürler, binlercesi şehit olur, faturasını istemezler. Vergilerinin, oylarının hesabını sormazlar, şehitlerine üzülmezler, onlarla gurur duyarlar.  “ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ” onların şeref madalyalarıdır. Onlar  Anadolu  toprağının ruhudur... 
Gözyaşı ve kandan beslenen “kirli siyaset”! Sevgiden beslenen Anadulu’nun hamuru kardeşlik ruhunu  öldüremeyeceksiniz! Gazi dervişlerin, yiğit Alperenlerin, nice isimsiz kahramanların Türk Milletine yurt yaptığı vatanda, Anadolu insanının çocukları üzerindeki kirli oyunlarınıza son verin. Aynı tezgâhın imal ettiği suni gündemler icat etmeyin. Milleti bölmeyin, inançlarımız üzerinde siyaset yapmayın. Biliyoruz ki siyasi kavgalarınız menfaat kavgasıdır. Kutsal olan ne varsa hepsini yıkan “İNANÇ KATİLLERİ” olmayın, ellerinizi Anadolu çocuklarının yakasından çekin, milli olan değerlere dokunmayın. Yaptığınız hesaplar, çıkar hesabıdır. Para, mevki ve saltanat sizin kutsal amaçlarınızdır. 
Mekke’de kıvılcımlanıp, Yesrib’te tutuşan ateş, Ötüken’de meşale olurken, çıkar hesabı oy hesabı yoktu. Bu meşaleyi tutan eller nefislerinin değil, yüreklerinin sesini dinlerdi. Malazgirt’te, Niğbolu’da, Çanakkale’de Haçlı Ordularını yenen İMAN, bu RUH’TU! Balkanları, Kafkasları ürküten sancak bu sancaktı! Bağdat’ı, Yemen’i, Cezayir’i sarıp tutuşturan ses bu sesti! Domuz çobanlarına şirin görünmek uğruna; ağlamaktan göz pınarları kurumuş şehit analarına, yetimlere, dul kalmış gelinlere, Mehmetlere, Fatmalara kıymayın!.. 
Yıllardır, yıllardır bizden olmayan devşirmeler yüzünden ağzımız yandı; yüreğimiz yandı, ciğerimiz yandı, Yandık gittik, nice ocaklarımız söndü, kül olduk... Hep onlarla kul olduk. Ferhat olduk, şirin olduk... Sıtma olduk, verem olduk… Fizan olduk, Yemen olduk, Kore olduk, şehit olduk. Ozan olduk ağıt yaktık... 
Şehitlerin yurdu büyük Anadolu! Sen; Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hakkari’ye sevgi ile yoğrulmuş vatansın.  Sen; yıldızların ışığı altında sabahı bekleyen, ıssız yollan seslendiren suların tatlı nağmesi; sabahın iman kıvılcımısın... 
Şehitlerimin yattığı toprakta, yem toplayan karınca,  baharın boşluğunu neşelendiren arı, çiçeklerin nağmesi, ağaçların özsuyu, kırların, ovaların, yaylaların yeşilliği... Ormanlar diyarından esen, estikçe tatlılaşan hışırtı, kuzu, koyun sesleri arasında bin bir zorlukla yetişen papatya, sümbül ve menekşesin. Anadolu’m; çobanımın kavalında ezgi, minarende ezan oldun... Çanakkale’de Mehmet, Erzurum da Kara Fatma, Antep’te Şahin Bey, K. Maraş’ta Sütçü İmam oldun. Ve Büyük Taarruz da yeniden Vatan oldun. 
Sen; erişilmesi güç yüce dağlarınla, uçsuz bucaksız ovalarınla, toprağında sümbül, nergis kokan yaylalarınla, burçlarında dalgalanan bayrağınla, uğruna bir değil bin defa ölünecek Vatansın... SEN; İsmini, mekânı Cennet “Ana”mdan alan, “ANADOLUSUN!..”