Bu kadar kayboluş portresinde sanırsam en çok kendi sahip olduğumuz kültürel zenginliğimizi yeni nesil’ e aktarma da boşluk yaşıyoruz. Yıllar içinde kendimizi samimiyetimizi kültürel değerlerimizi kaybedip gidiyoruz.
Çocukluğumda ki günler aklıma geliyor ve düşünüyorum:
Eskiden dedemizin yanında otururken, ayaklarımızı uzatmaya çekinirdik, bir büyüğümüzle yürürken hep bir adım geriden gelirdik.
Saygılı olmak iliklerimize kadar işlemişti. Öyle bir ruh dünyasıyla büyütülüyorduk.
Bakıyorum da her geçen yıl nasıl bu kadar uzaklaşabildik kendi değerlerimizden, toplumları var eden kendi değerleri değil mi?
En güzel örneklerden biri de aşağıdaki hikaye de yer almaktadır.
 
FATİH’İN HOCASINA SAYGISI

•29 Mayıs 1453 sabahı son hücum emri ile birlikte İstanbul Osmanlı’ya teslim olmuştu. Fatih, hocası Akşemsettin Hazretleri ile birlikte, coşkulu bir törenle İstanbul’a giriyordu. Bizans halkı ve kadınlar yollara dökülmüş, genç Fatih’i selamlıyor, üzerine çiçekler atarak onu tebrik ediyorlardı. Hatta Fatih İstanbul’a girerken, yer yer Bizans halkı öndeki "Akşemsettin"i padişah zannediyor, Akşemsettin "hükümdar arkada" işaretini yapınca, Fatih de edep, terbiye ve inceliği ile, şöyle karşılık veriyordu: "Evet, hükümdar benim, lâkin o da benim Hocam’dır!"
•Fatih Sultan Mehmet, bir gün veziri Mahmut Paşa’yı yanına alarak hocası Akşemseddin’i ziyarete gitmişti. Akşemseddin, Padişah içeri girdiği halde ayağa kalkmamış tı, bir süre geçtikten sonra Akşemseddin, Fatih’in huzuruna gitti. Padişahın yanında Mahmut paşa’da bulunuyordu, Fatih hemen ayağa kalkarak hocasına yer gösterdi. iki olayı kıyaslayan Mahmut Paşa dayanamayıp sordu:- Hünkârım, hocanız geldiğinde siz ayağa kalktınız, hâlbuki siz onun yanına gittiğinizde o ayağa kalkmaz. Sebebi ne ola?
Fatih şöyle cevap verdi: Hocam Akşemseddin’e saygı göstermemek elimde değil. O yanıma geldiğinde gayri ihtiyari bir heyecan kaplar ve farkında olmadan kendimi ayakta bulurum. O ise, ilmin izzetini korumak için bana ayağa kalkmaz, buyurdu.
Atalarımızın bizlere bıraktığı miraslar bunlardı. Edep ve saygı ile iç içe yeşeren gönlü geniş bir milletiz. Kendi kültürel değerimiz olan öğretmenlerimize, büyüklerimize her zaman saygıyı en üste yerleştirmiş Aziz bir milletin nesliyiz.
Şimdiki nesilde büyüklerin sözünü kesip, laf yetiştirme telaşı var. Saygı duvarları çoktan yıkılmış gibi.
Büyük filozof Konfüçyüs "Bir milleti yok edeceksen önce dilini yok et" diyor. Kendi dilimiz ile iletişim kuramaz olduk.
Dilimizin iç yapısını bozmak için büyük uğraş veriyoruz her şeyi kısaltıyoruz .
Yeni nesil gençlerimiz de dikkat çeken kısım bir soru sorsak aldığımız cevap :
Bu böyle biri midir ?
- Aynen
Yarın okula gidecek misin ?
- Aynen
Hayatın nasıl gidiyor
- Perfect
Her şey yolunda mı ?
- Ok
Sadece bu kadar sözcükle cümle kuruluyor.
Bir milletin dilini bozarsanız kültürünü de bozarsınız
Birçok Hintli arkadaşım var onlarla uzun zamandır beraber çalışıyoruz. İnanın ki o kadar kültürlerine bağlılar ki, ama bunun yanında da teknolojiyi ve bilimi tamamen içlerinde yaşatıp devam ediyorlar. Zaman onlar içinde aynısı, fakat bu değeri korumayı başarıyorlar. Son dönemlerde gözlemlediğim,  kültürel değerlerimizi yaşatma da zorluk çekmek bizi eksiltiyor.
Bayramlar da bile eski samimiyet yok. İnsanlar sanki birbirleriyle yarış halindeler. O kadar uzak yaşıyoruz ki umarım bir gün dönüp kültürel değerlerimizi ve kendimizi de anlayıp bunu uygulamaya gayretine geçebiliriz.
Umarım birçok değerlerimizi kaybetmeden uyanabiliriz…
Süleyman Yüksel