Bir şeylerin düzelmesini istiyor ama bu düzelmesini istediği konularla ilgili uzanan elin kendi eli olmasını istemiyor.

Facebook'ta hayati öneme haiz, kalıcı birçok konunun hiçbir şekilde önemsenmediğini gördüm.

Bütün paylaşımların, fast food mantıyla kısa sürede hazırlanan ayak üstü atıştırmalık yiyecekler gibi olması isteniyor.

Bu yiyeceklerin seyyar satıcılarda, büfelerde, kir-pas içindeki tezgahlarda, restaurantlarda ya da mutfaklarda hazırlanmasının hiçbir önemi yok. Yeter ki anında hazırlanan ve hemen tüketilebilen bir şey olsun.

Facebook Twitter'a göre elbette daha kalıcı ve daha sahici. Ama sosyal medya kullanıcıları döviz kurlarını, borsa'daki iniş çıkışları takip eder gibi güncel ve o anda olup biten meselelerle ilgili konulara dikkat kesiliyor.

Oysa bu ülkenin ve memleketin artık kangren haline gelen sorunları acildeki pansuman mantığıyla giderilemez. Ama toplum pansuman dışındaki ciddi bir cerrahi müdahaleyi hiçbir şekilde ciddiye almıyor ya da almıyor gibi görünüyor. Tıpkı sosyal medya kullanıcılarının gördüğü, muhabbet ortamlarında dedikodusunu yaptığı ama hiçbir şekilde görmezden geldiği paylaşımlar gibi...

Kim tarafından yönetildiğini nasıl yönetildiğinden daha çok önemsiyor mesela. Sözün kendisinden çok kim tarafından söylendiğine bakıyor.

Evde bin bir zahmetle hazırlanan yemekler yerine avm'lere kafelere büfelere koşmayı tercih ediyor.

Kalıcı ve sonraki günlerde işine yarayacağı bir metni okumak yerine etliye sütlüye karışmayan dedikodu mahiyetindeki paylaşımları daha çok önemsiyor.

Böyle yapmakla aklınca suya sabuna dokunmadan gündemi takip ettiğini düşünüyor. Arada bir sesini yükseltir gibi yapıyor ama bu yükselen sesin aslında sahibinin sesi olduğunu kendisi de farkında.

Biz de burada aklımız erdiğince başımızın da belaya girmeyeceği ufak tefek konular üzerine kalem oynatırken her bir şeyi hesaba almıyor değiliz. Çünkü biliyoruz ki halk için toplum için millet için Don Kişot'luk yapanlar ilk darbeyi yine uğruna mücadele ettikleri bedel ödedikleri kesimlerden yiyeceklerdir. Bu tarih boyunca böyle olmuştur.

Üzerinde kafa yorduğumuz ve gerçekten binbir dereden su getirerek gündeme getirdiğimiz birçok konunun görmezden gelinişi konunun önemsiz olmasından değil bizatihi çok çok önemli olmasındandır. Çünkü toplam herhangi bir konuda risk aldığında ya da başına bir şey geldiğinde yüzüstü bırakılacağını biliyor. Bunu herkesten çok daha iyi biliyor ve herkesten çok daha farkında bu konunun.

Böyle olduğu içindir ki zahmetli olan her şeyden kaçınıyor. İmkanları dahilinde ve mümkün olan en kısa sürede karnını doyurmanın yoluna bakıyor. Ama bunu yaparken de karnı ağrımasın istiyor. Bunu ayak üstü bir tedavi ile geçiştirmek istiyor. Anı yaşayarak mutlu olmak istiyor ve yaşadığı anın kalıcı olmadığının farkında olarak bir başka geçici ana takılıyor. Bu sür-git sosyal medya keşfedileli beri devam edip gidiyor.

Her şeyin olduğu gibi bunun da elbet istisnaları vardır, ama bu istisnalar genelleme yapılmasına mâni olamayacak derecede müstesnadır.

Gördüğünüz gibi bu paylaşım da suya sabuna dokunmayan, durum tespiti yapmaya çalışırken konunun etrafında dolanıp, esas konuya bir türlü giremeyen, karın ağrısı çeken ama bunu fark ettirmek istemeyen birinin kıvranışları halini almaya başladı.

Türkiye'de gündem çok çabuk eskidiği ve her şey çok çabuk değiştiği için insanların bir yerlere yetişmesi için dörtnala koşturması gerekiyor diyeceğim ama kimsenin oturduğu yerden doğrulmaya dahi niyeti yok.

Herkes oturduğu yerden bir şeylerin düzelmesini istiyor ama bu düzelmesini istediği konularla ilgili uzanan elin kendi eli olmasını istemiyor.

Çünkü bu elin uzandığı andan itibaren tıpkı erken öten horozun başının kesildiği gibi kesileceğini düşünüyor.

Yılan bana dokunmasın ama ortalıklarda da dolaşmasın istiyor.

Ortalıklarda dolaşan yılanın yani sorunun bertaraf edilmesini başkalarından umuyor. Sorunun kalıcı şekilde çözülmesini dile getirenleri de uzaktan takip ediyor.

İçinden 'Helal olsun, dese de muhabbet ortamlarında "bunun da yaptığı kabul edilecek şey değil canım, ne yapmaya çalışıyor" diyerek kendince güvenli limanda yaşamayı seçiyor.

Fast Food kültürünün geçici de olsa ne kadar yaygın ve geçerli olduğunun farkındayız. Ama bu kalıcı ve sahici olanı görmezden gelmemizi gerektirmiyor.

Facebook ortamının da öyle masaya yumruk vurulacak bir ortam olmadığını biliyoruz. Çünkü bunun elimizi sakatlamamızdan öte işe yaramayacağını biliyoruz. Ara ara sesimiz yükseltmemiz ara ara kabuğumuza çekilmemiz kapıldığımız umudun giderek umutsuzluğa dönüştüğünü düşünmemizdendir.