Ne depremden önce ne de sonra ben daha memleket hayrına üç kuruluşun bir araya gelerek fincancı katırlarını ürkütecek tek açıklama yaptıklarına şahit olmadım

Adıyaman’da 49 mahalle ve her mahallenin bir muhtarı ve azaları var.

Adıyaman’da irili ufaklı 10’larca siyasi parti var. Bir o kadar dernek bir o kadar cemiyeti var.

Yüzlerce akil adamı, binlerce memleket severi var.

Ne depremden önce ne depremden sonra ben daha memleket hayrına üç kuruluşun bir araya gelerek fincancı katırlarını ürkütecek tek açıklama yaptıklarına şahit olmadım.

Hepsinin gözü birkaç sosyal medya kullanıcısında.

Hepsinin gözü evine ekmek götürmekte zorlanan birkaç gariban basın mensubunun yazacaklarında.

Kendileri kafalarını kuma gömmüş, ne enkaz haline gelen şu güzelim memleketi, ne demirler ayrıştırıldıktan sonra kaldırılmayan molozları, ne toz-dumana boğulan koca bir şehri görüyorlar.

Hangi biriyle tenhada karşılaşsan ali kıran baş kesen sanırsın. Her şeyin farkındalar, her şeyi biliyorlar, her şeyi görüyorlar ama iş başa düşünce, benden duymadın ama sen yaz kurnazlığındalar.

Tek dertleri bürokrasiyle dirsek temasında olan kuruluşların sivilliği dostlar pazarda görene kadardır.

Şu memleketin yaşadığı sıkıntıları üç satırlık bir açıklamayla dile getiremeyenler, üyelerinin, çoluk çocuğunun, dostlarının, arkadaşlarının yüzüne nasıl bakıyorlar, başlarını yastığa koyunca nasıl uyuyorlar merak ediyorum.

Böylesi toz-duman içinde boğulduğumuz bir zamanda dahi bir araya gelemiyor, bir açıklama yapamıyor, sokağa çıkamıyor, eylem yapamıyorlarsa yarın hangi yüzle çıkacaklar memleket insanının karşısına?

Kuruluş amaçları, var oluş nedenleri memleket insanın daha güzel, daha insanca ve yaşanılır bir hayat yaşaması için değilse nedir?

Gücünü halktan ve üyelerinden almayan ve onların faydasına olacak konularda harekete geçmeyen her kuruluş, zamanla sırtını dayadığı, umar beklediği gücün kölesi haline gelir…