Türk Milletinin, BATI” ile serhat devleti olan “Türkiye Cumhuriyeti”, psikolojik, ekonomik ve askeri cepheleri ile açık ve net bir savaşın içerisindedir.

Fakat maalesef millet olarak büyük çoğunluğumuz, yakında her evde sonuçları görülecek ve hissedilecek olan “ Dünyanın” yeniden şekil alacağı bu savaşın henüz farkında değiliz.

İktidar gerçek tehdidi açıklamaktan ve bildiklerini anlatmaktan korkmaktadır. Çünkü bugün karşı karşıya kaldığımız “büyük belaya” ve “tehdide” hazırlıksız yakalanmamızın sebebi, 17 yıllık AKP iktidarının gafleti, beceriksizliği, aymazlığı, kandırılmışlığıdır. En önemlisi de iktidara sahip olmak adına “kurucu kimlik” ve “isimlerinin” bugün ortaya çıkan “ihanet odaklarıyla” olan ve gizlenen işbirliğidir.

ABD başta olmak üzere AB’nin ve Batı’nın, AKP iktidarının 2014’e kadar ilk 12 yılında ekonomik, siyasi desteğini kendi kabiliyet ve başarıları sandılar. Bu desteklerin bedelinin bir gün sorulacağını düşünmediler. Ve bir tuzak olduğunu da asla fark etmediler.

“Emperyalist Küresel Çetenin” kredi sandıkları para yağmurunu”  hesapsız harcadılar, taraftarlarınca talan edilmesini görmezden geldiler ve isabetsiz, katma değer üretmeyen, teknolojik önceliği olmayan işlerde har vurup harman savurdular.

Cumhuriyet hükümetlerinin, milletin emek ve alın teri ile 80 yılda yaptıkları tüm tesislerini ve yatırımlarını sattılar.

Vesayetten kurtulma iddia ve masalı ile “üniter devletin” kurumlarını darmadağın ederek içini boşalttılar, şeklen var olanlarını da ehliyetsiz, liyakatsız olan kendi yandaşlarına arpalık yaptılar.

Bütün bunlar olurken yetersiz ve kimliksiz muhalefet ise, “millete” gerçeği anlatmakta başarılı olamadı ve asla güven veremedi.

Bu kısa girişi yapmamın sebebi halen günlük kısır siyasi tartışmalar ile vakit kaybetmeye devam etmemiz ve çok yakında tam da bu savaş döneminde, büyük bir deprem yaşayacak olan Türk siyaset hayatında olacaklara karşı aymazlığımızın sürmesidir.

AKP hızla çözülüyor. İçinden iki parti çıkaracak gözüküyor.Bu iki partinin kurucu önderleri sanki AKP’nin 17 yıllık iktidarında yoktular? Sütten çıkmış “ak” kaşıklar (!)

Bir pişmanlık, öz eleştiri ve özür dilemeden “arsız ve utanmaz” bir yüzle millete kendilerini kurtarıcı olarak yeniden sunmaya çalışıyorlar.

Hepsi, yanlarında gezdirdikleri çantacı eski vekiller dâhil gaflet ve kullanılmışlığın matruşkaları. Kim bunlar?!..

Sermaye çevreleri, eski sistemde tasfiye olup boşa çıkmış bürokratlar.

Koltuk sahibi iken koltuklarını kaybetmiş siyasi “sülük” eski vekiller.

Hepsi dağılmasını bekledikleri siyasi tabloda parsa, pay peşinde. Sorsan, “memleket vatan” için diye ahkam keserler (!)

ABD ve AB ile “papazız” ya… Rusya’da para yok zaten… Sarılıyorlar İngiltere’nin ipine …

“Ali Kemal” özentililer !..
Uşak ruhlu korkaklar!..

CHP ve İyi Parti ise bu eski kullanılmış yeni particilere siz kimsiniz? demeyi bırakın, Erdoğan’a karşı ortak payda da olma planı ile AKP hele bir parçalansın hesabında.

Sonra parlamenter sisteme dönüp ABD, AB ile işleri ve ilişkileri düzeltip tüm komşularımızla dostluk yolunu bulacaklar güya ?!..

AKP’nin gafletinin “karesine” eşit bir muhalefetle karşı karşıyayız !..

Hadi AKP’nin “kursağından”, “geçmişinden” dolayı oynayacak yeri yok. Şantaja açık diyelim.
CHP ve İyi Parti’nin ne angajmanı var?

Türk Milleti’ne yönelik tehdidin ve belanın açık adresi “ABD ve Batı Emperyalizmidir !…” Bu çıplak gerçeği açıkça ilan edip niçin tavır almıyorlar, alamıyorlar?

ABD ve AB’nin Türkiye’yi zayıflatmak, dağıtmak, ufaltmak ve bölücü Kürtçüler ile bir “Kürdistan” kurma hedefini görmezden geliyorlar.
Ve bu ihaneti asla açık açık ifade etmiyorlar.

Bir de bunun üstüne, AKP’nin ideolojik ve fikri parçası olan ve asla dün yaptıklarından pişmanlık duymayan Gül ve Davutoğlu ekibinin yeni kuracakları partilerine yönelik tek bir eleştiride dahi bulunmuyorlar?

Gelelim bizim mahalleye…

“Devlet-i ebet müddet” için kardeş katline fetva vermiş bir devlet geleneğinden geliyoruz.

Söz konusu “devletimiz” ve “milletimiz” ise sorgulayamayacağımız ve konuşamayacağımız hiç bir mevzu olamaz.

MHP’de uzun süredir Genel Başkanlık makamı, yaşadığımız kritik günlerin riskleri ölçüsünde bir “temsil” kabiliyetinden mahrumdur.

Herkesin malumu olan ve sessizlikle örtülü bir konudur artık Sn. Bahçelinin “kronikleşen” rahatsızlığı. İyileşmesi hususunda temennimiz asgari insani ölçümüzdür.

Türk siyasetinin derin bir yarılmanın eşiğinde olduğu önümüzde ki günlerde, MHP’de yeni bir dönemin artık arifesindedir.

Yeni bir dönem mi başlayacak yoksa devir teslim mi olacak önümüzde ki günlerde göreceğiz.

Sızan bilgiler mevcut yönetimin içinde karşılıklı yoklamaların ve tavır alışların başladığı yönündedir.

Bir dönem önce mevcut yönetimle birlikte hareket eden fakat sonradan “olağanüstü kongre” sürecinden dolayı görüş ayrılığı yaşayarak görevden ayrılan bir ikincil halkanın da yeni dönem hazırlıklarında olduğu dar mahfillerde de olsa konuşuluyor.

Ülkücüler ve Türk Milliyetçileri nerede ve hangi siyasi safta olurlarsa olsunlar her zaman gönülleri ve gözleri ilk evleri MHP’dedir.

MHP’nin birliğini sağlayarak Türkiye’de iktidar adayı olması her ülkücünün hasretle beklediği bitmeyen bir ümididir.

MHP’de kim “genel başkan” olmalıdır sorusunun cevabından önce sorulması gereken ilk soru. MHP’de dağılan birliği sağlayacak “stratejik aklı” nasıl görünür kılacağız ve birliğimizi sağlayacağız olmalıdır.

Ülkücülerin ve Türk Milliyetçilerinin 68-78-88-98 kuşağını birleştirmek için neler yapmalıyız ve nasıl davranmalıyız?

MHP’nin küçük kalması, Ülkücülerin birliğinin sağlanmaması, Türk Milliyetçilerinin dağınıklığının devam etmesi bu dönemde kimin, kimlerin işine yarar? Hele ki önümüzde devam eden ve sürecek olan bu savaş durumunda?

Bir anda oy yüzdesi ”otuzlara” çıkacağı artık kesin olan MHP’nin büyümesini ve güçlenmesini kimler istemez ve bunun için hangi engelleri  çıkarırlar?

Bu soruların cevabını hepimiz biliyoruz.

MHP’nin birliğini sağlayarak güçlenmesi durumunda kesinlikle dağılan AKP’nin yerine AKP’nin devamı yeni bir “matruşka” partiye ihtiyaç olmayacaktır.

Hiç bir zaman Ülkücülüğün ve Türk Milliyetçiliğinin başka siyasi partilerde ve yeni oluşumlarda yeterli ölçüde temsil edileceğine ve ülkenin iktidarına sahip olacağına inanmadım.

Geçen yıllar bu düşüncemi doğruladı. İnandığım bir başka doğruda “her görüşün yer aldığı”, “aşure” oluşumlarının da bir “parti” olarak görülmesi yanlışlığıdır. Bu görüş Türk siyasi hayatını ilkesizleştiren ve yozlaştıran bir görüştür.

1980-12 Eylül darbesinin sonucu ABD ve AB patentli olarak Özal tarafından kurulan ANAP ile ilk defa siyasi hayatımıza bu “aşure” particilik çarpıklığı girmiştir. O gün bu gündür Türk siyasi hayatını çürüte çürüte konuşulur ola gelmiştir. Parti demek fikir, ilke, inanç ve hedef birliği demektir. İktidar olmak için bir partinin her görüşe yönetiminde yer vermesi hiçbir sosyolojik, ideolojik bilimsel temele dayanmaz ve pratiği de uzun süreli olmaz. Popülist oy avcılık taktiğinden ve sadece seçim dönemlerine mahsus bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Ve maalesef bu yanlış taktik bazı ülküdaşlarımıza da sirayet etmiş ve İyi Parti denemesi de sadece bir grup vekilin meclise girmesini sağlamış fakat daha bir seçim dönemini tamamlamadan kopmalar ve birbirini suçlamalarla ciddi güven kaybına sebep olmuştur.

Sonuçta başlatanların, iktidarlarında bittiğini göremeyeceği bir “savaştayız” ve siyasi partiler tablomuz hiç de güven verici bir görüntü arz etmiyor.