Koskoca mahalle de herkes birbirini tanır selam verirdi. Şimdi ise aynı apartmandaki karşı komşular bile birbirini tanımaktan ziyade selam vermeyi bile düşünmüyor.

Komşuluk: Birbirine yakın yerlerde yaşayan insanların arasındaki sosyal ilişkidir.
Bu sosyal ilişki eski zamanlarda birbirlerinin sorunlarını giderip, ailenin birer ferdi gibi davranışta bulunup, yardımlaşma ilkesi etrafında şekilleniyordu. 
Komşulukların yer aldığı ilk mesken mahallelerdi. Mahallede her zaman bir hiyerarşi yer alıyordu. Her mahallenin bir abisi vardı büyüğe saygı, küçüklere sevginin yer aldığı genellikle herkesin birbirine samimi duygularla bağlandığı, en küçük bir huzursuzlukla herkesin kendi ailesinin bir sorunu gibi olaylara müdahale ettiği bir yaşam alanıydı. Koskoca mahalle de herkes birbirini tanır selam verirdi. Şimdi ise aynı apartmandaki karşı komşular bile birbirini tanımaktan ziyade selam vermeyi bile düşünmüyor. Yapılar büyüdükçe maddi duygular önem kazandıkça kendi içimizdeki manevi duyguları öldürmeye devam ediyoruz.
Yürekler ve acılar kalpte kaldığı sürece insanları depresyona sürükler ve vücut organizmaları bozulmaya başlar, işte eski zamanlarda insanlar dertlerini paylaşacakları ve beraber çözüme uğraş verecek insanları hep yanı başında bulurdu, o insanlar tüm dertlerimizin paylaşıldığı bir psikolog doktor gibiydi. Bu yüzden sükûnet hakimdi. 
Komşuluk ilişkileri son dönemlerde kendi dengesini kaybedip bir şarampole doğru uzanan bir hal durumundadır. 
Artık millet tuzu bitince bile komşuya gidemez oldu, öyle bir hal aldı ki seçenekler arasında komşumuzdan istemek bile akla gelmiyor. Senelerce aynı apartmanda yaşayan insanlar seneler sonra karşılaştıklarında siz yeni mi taşındınız dediğinde yok cevabını aldığında komşuluğun rafa kalktığını anlıyor insan.
İnsanlar birbirine güvenmiyor, yapayalnız dört duvar arasında yaşamayı ve apartman kapısından sonraki alanı kendi içinde sınırlıyor. Kendi içimize o kadar gömülüyoruz ki etrafımızda oluşan hiçbir şeyi göremiyoruz. Dışarıya çıkmak istediğimizde dikkatlice bakıldığında sadece komşuluk ile ilgili değil toplu taşıma araçlarında da herkesin telefonlarına sarılıp, yanı başında bulunan insanlara bir merhaba bile diyemeyen insanlara dönüştüğünü acınası bir gerçekle görüyoruz. Sokakta yürürken bile elimiz cep telefonlarımızda, tüm aklımız ise içerisinde gömülü bulunuyor. 
Hayat bir seçenek sunuyor insanlara, elbette etrafımızdaki insanlar dört dörtlük değil ama yalnız kimsesiz bir şekilde birçok insanın kendi kendine konuşmayı tercih ettiği sınırlı bir yaşama doğru ilerlediğimiz gerçeğini görebilmekteyiz. Umut ediyorum ki tekrardan eski zamanlardaki gibi insanların birbirleriyle iletişime geçip, birbirlerinin sorunlarını dinleyip, kardeşçe yaşamayı isteyen bir topluluk haline gelebiliriz.
Komşuluk ilişkisinin geçiş evresini en güzel anlatan bir şiirle yazımı tamamlıyorum:

Seni yiyip bitiren, kırk katlı ejder oldu;
Komşuluk, mana ve ruh, ne varsa heder oldu;
Bir yeni nesil geldi, üstüste binenlerden;
Göğe çıkayım derken boşluğa inenlerden...
Necip Fazıl Kısakürek