Davranışlarıyla farkında olmadan içindeki eksikliği tamamlamaya çalışır. Görülmek, fark edilmek ister. Bu yüzden sergilediği her tavrı bir meziyet, bir başarı gibi sunar.

Sokağa çıktığında bütün bakışları üzerine çekmek ister. Bunun için genellikle kimsenin giymeye cesaret edemediği abartılı kıyafetleri seçer. Yetmez, saçını özenle parlatır, gömleğinin düğmelerini göbeğine kadar açar. Ayakkabısının topuğunu ezer, arkasına basar. Elinden tespihi hiç düşürmez; sürekli parmakları arasında çevirir durur. Böylelikle kıyafetinin farklı, hareketinin eşsiz olduğuna inanır.

Oysa hiçbir aile çocuğunun onunla arkadaşlık etmesini istemez ve çocuklar mümkün olduğunca ondan kaçarlar. Bazen ailelerinden gizli olarak arkadaşlık ederlerse de bunu ondan korktukları için yaparlar. O da bunu kendisinden nefret ettikleri ve korktukları için değil, sevildiğini, arkadaş seçtiği için olduğunu düşünür.

Her halükarda bu gösterişli haliyle dikkatleri üzerine çekmeyi başarır. İnsanların ona baktığını, arkasından olumlu konuştuklarını düşünerek bundan gizli bir zevk alır. Herkesin ilgisini çekmek, zamanla onun için bir tür üstünlük duygusuna dönüşür.

...

Derler ki, böylelerinin iki temel sorunu vardır:

Birincisi, sağlıklı bir kişilik gelişiminden yoksun olmaları;

İkincisi ise aile içinde, özellikle de anne-baba arasındaki iletişimsizlik.

Çoğu zaman bu iki durum birbirini besler: Sağlıksız aile ilişkileri kişilik gelişimini olumsuz etkiler; bozulan kişilik de aileyle olan bağları daha da zedeler.

Aslında çocuk, tüm bu dikkat çekici davranışlarıyla farkında olmadan içindeki eksikliği tamamlamaya çalışır. Görülmek, fark edilmek ister. Bu yüzden sergilediği her tavrı bir meziyet, bir başarı gibi sunar.

En dikkat çekici husus ise, çocuğun tüm bunları birer meziyet olarak görmesi ve bunlarla gurur duymasıdır. Hatta mahallede kimsenin kendisiyle arkadaşlık etmemesini bile bir seviye farkı, bir üstünlük göstergesi olarak yorumlar.