(Din-Millet-Devlet) "SULTANIN Sofrasında oturan ALİM’İN ilmine Ve Fetvasına itibar edilmez!"        

  (İmam-ı Azam/Ebu Hanife)

Evet!

Belki merak edilir,Koca İmam neden böylesine ucu açık İbretli;Gizemli bir sözü ifade etti diye..

Çünkü!

Dünya Sultanlığıyla İlmin Sultanlığı belki, birbirlerini İlmin aydınlatıcı/ısıtıcı kadim yüzüyle etkileyip tetikleyerek-doğruya,iyiye,güzele ve ümrana doğru taşımak manasında bağdaşır ancak bu-Dünya nizamını,mahlukatın hayrına inşa,imar ve ihya etmekle görevli ve sorumlu olarak-Devleti siyaseten yönetmek üzere yola çıkan (siyasal)bir Sultanın,ilmiyle(ahlakı ve ameliyle) aynı zamanda devletin de(sosyal)bir kanaat önderi ve de Sultanı olması beklenen Alime karşı ilgi ve alakası;İlmi bir fikir teatisinde bulunmak yani bugünün deyimiyle bizzat devletli “SULTANIN” arayarak-buluşarak-görüşerek-konuşarak “ALİM’DEN” sosyal devlet ve toplum için bir “DANIŞMANLIK” hizmeti almak dışında pek mümkün değildir,ki geçmişte de bunun gibi,kimi “PADİŞAHLARIN” çözmekte zorlandıkları idari ya da sosyal problemlerle ilgili olarak zaman-zaman devrin “ALİMLERİNE” baş vurarak Onlardan “ÇÖZÜM” aldıkları da bir gerçektir..

Ve çünkü!

Bunu yapmayan, ya da çeşitli dünyevi(ailevi,mali/maddi ve makamsal) kaygılardan dolayı yeterince yapamayarak,sahip olduğu İlminin gereğini yerine getirmeyerek ve de kendinden beklenen düzgün bir duruş ve eylem biçimi sergilemeyerek-Siyasal  SULTANLARIN emrine girerek(İlmiyle amel etmeyerek)biat eden bir ALİM;Hem kendisiyle ilmini ve Amelini, hem topluma karşı olan görev ve sorumluğunun tacı Hak Ve Adaleti ve hem de tüm Mahlukatla beraber sevk ve idare etmekle görevli ve sorumlu olduğu doğal ve sosyal çevreyi sevgi ve şefkatle-Merhametle,hak ve adaletle-Asaletle sevk ve idare etmek durumunda olan,olması gereken Sultanla Devleti de yok sayarak-Katletmiş Ve bununla da her iki muhkem/makbul dünyasını da karartmış olarak-Kendini rezil rüsva eder..

Bu nedenle!

Başta zamane Sultanlarıyla tüm Alimlerinin, merhum İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri tarafından “BİR İBRET ABİDESİ OLARAK” serdedilen yukarıdaki “VECİZ ANLAMLI” sözlerine dikkat ederek onu iş ve işlevlerine “AHLAK VE AMELLERİNE” geçirerek ve vazgeçilmez bir “MÜRŞİT” addederek-Onunla;Hayatlarını ve kaderlerini “İRŞAT” etmelerini gerekir..

Neden?

Zira, İmam-ı Azam bu hayati,anlamlı ve önemli şuur-u şiarından asla taviz vermeden-Canı ve kanı pahasına hiç vazgeçmeden,SULTANLAR tarafından kendisine teklif edilen devlete ait her türlü prestijli bütün yüksek makamları reddederek-BEDELİNİ de ancak HAYATIYLA ödedi;Önce (Sözde) Müslüman EMEVİ Ve sonra da ABBASİ devletinin zalim SULTANLARI tarafından insanlık dışı her türlü zulüm ve işkenceye tabi tutularak-Hunharca Ve İnsafsızca katledildi..

Nedeni bu işte!

“ALLAH’IN” doğru-dosdoğru “DİNİNDE”, doğru “DOSDOĞRU” hiç kıvırmadan,sağa/sola hiç yalpalamadan-Her şeyden “DÜNYADAN” vazgeçerek;Sabır ve sebatla-inatla Ve de her türlü “ZALİMİN ZULMÜNE” karşı da “CANI” pahasına dikilerek “YÜRÜMEK” kolay mı?

O halde!

Merhum İMAM’A yüce ALLAHTAN rahmet dileyerek-ÇATI’YA dönelim..

Toplumun Çatısı,vazgeçilmez üç(3)olgudan oluşur;Din,millet Ve devlet..

Bu olgulardan;

-Din, toplumun (maddi ve manevi hayat projesi ile reçetesinin)çimentosunu,

-Millet, toplumun(Bir arada yaşamanın azim ve kararlığının) kum Ve çakılını,

-Devlet, toplumun(Hür Ve Bağımsız yaşamanın irade beyanının)kurumsal Ve örgütsel binasını oluşturur..

Ancak!

Galiba biz toplum olarak,Ne insanların ahlak ve amelini tamamlamak üzere bizzat (ALLAH tarafından) indirilen “DİN” olgusunun kadim(ilahi mesajının )kurtuluş reçetesini  okuyup anlıyoruz,Ne “MİLLET” denen azim ve kararlılık şuurunun (bir canda can olmanın)ortak kültürel yaşam alanını biliyoruz, Ne de “DEVLET’ denen kurumsal ve hizmetsel yapıya dair(İRADE BEYANIMIZI)doğru/dürüst hayata geçirerek yaşayıp/yaşatabiliyoruz-Yani;Henüz adı konmamış kısır bir döngüde ha bire devinip duruyoruz..

Böyle olunca da!

Doğaldır ki,hafif bir rüzgardan bile üstümüzdeki “ÇATI” çatırdayıp sallanmaya, yarılıp açılmaya ve içimize nerden nasıl geldiğini bilemediğimiz namütenahi garip kuşku ve korkular salmaya başlayarak-Toplum olarak;Hepimizi de ruh ve bedenlerimizden kaskatı sarıp kuşatarak(şimdi artık yaşanıp mazimizin puslu raflarında unutulmaya bıraktığımız kadim/kavi hatıratımızın acı ya da destansı  tablolarıyla yüzleştirip ürküterek)yeniden meçhul ve muğlak diyarlara doğru pervasızca savurup duruyor ..

Yani!

Sanıyorum biz, toplum olarak-ZENGİNLİK saydığımız- her renk ve desenden sahip olduğumuz farklı (dinsel,ırksal,sosyal/kültürel)değerlerimizle beraber henüz ortak bir paydada buluşarak özgün,örgün ve özgür bir“MİLLET” olmanın da şuursal kavramına ulaşamadık ya da “Tarihten hiç ibret almadık ve almıyoruz ki”,geçmişte atlattığımız bunca badirelere ve de şimdi geldiğimiz güçlü konuma rağmen “İki yakamız bir araya gelmiyor”,çünkü;Süper bir gücün en küçük bir tehdit,tahdit ve yaptırımıyla bile hemen apışıp kalıyor ve hangi yöne gideceğimizi şaşırıyoruz..

Hülasa!

-Biz belki toplum olarak iyi bir “Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı vb.” oluyor ve olabiliyoruz-Lakin;Asla “Milli Ve Milli Takımlı” olamıyoruz Ve de,

-Biz belki çok iyi bir “Ak partili,CHP’li,MHP’li,İYİ Partili,HDP’li,DP’li,SP’li,vb.” oluyor ve olabiliyoruz da ancak-Asla;Hiç birimiz Ülkesi’yle Milletinin ikbal, istikbal Ve istiklalini kendi ikbal ve istikbalinden üstün tutarak öncelen iyi bir  Ülke Ve Millet yani(TÜRKİYE PARTİLİSİ)olmadık,olamadık ve asla olamıyoruz..

Çünkü!

Biz, toplum olarak-farklılığımıza rağmen henüz birbirimizi(dinleme,anlama ve kabul edip kucaklaşma ve de halleşip helalleşme) kültürüne sahip değiliz ve zaten böyle bir derdimiz de asla hiç olmadı ve yok ki;Birbirimizi insafsızca ve pervasızca ha bire öteleyip-bilinmedik mezra ve mecralara doğru savuruyoruz.

Halbuki!                                                                                                                                    Öteleyip/Savurduğumuzu sandığımız şey aslında-Bizden başka bir şey değildir ve olmayacak; Ah! Sadece Bir bunu fark etseydik!!

Fark eder miyiz?                                                                                                                                                Aslında-Hepimiz de bunu çok-çok fark ediyoruz-Ancak;Hayata geçirmedikten, yaşamadıktan Ve yaşatmadıktan sonra “FARK” etmenin ne önemi var ki!!

Demem o ki!                                                                                                                                                                

  Siz önce kendinize/Milletinize-İnsanınıza ve onun sosyal,tarihi ve kültürel değerlerine dönüp(akıl ve ferasetinizle,vicdan,mizan ve erdeminizle,sevgi, şefkat ve merhametinizle) Yüzleşmedikçe;Öylesine,tarihin ve bölgenin şımarık Çocukları-şamar oğlanları “İSRAİL VE YUNANİSTAN” gibi kendini ve haddini bilmezlere ha bire “HAD” bildirmenizin fazla da bir anlam ve önemi yoktur..Sanıyorum,biz YUNAN’I İzmir’de denize dökerken-Ege deniziyle beraber bütün Akdeniz’i de-Kendilerine verdik,ki;O günden beri “DENİZDEN” çıkmıyorlar. Halbuki!                                                                                                                                                         Denize düşen yılana sarılır,bunlar nedense denize sarınmış;Galiba,kendilerini can havliyle denize attıkları/atladıkları için olmalı..Neyse,elbet bir gün çıkar ya da nefesleri tükenir..

Bu manada!

Eğer Siz(Kendinize,Rabbinize,Halkınıza,Hakkınıza Ve Haddinize) dönmeyi bilir ve “İHLASEN” hulus-u kalple inanarak dönebilirseniz-Asla hiç merak etmeyin;Her ne “MURADINIZ” varsa “ALLAH” onu elbet-Size rücu ettirip-döndürecektir..

SON/SÖZ;

ÇATI’YI!

Yani “Binasının çatısını sağlam tutanların temeline asla su sızmaz” Unutmayınız!

Ve yani!

Ya “BİZ” olan/bitenden kendimize hiçbir ders almadık,ya da “BİZE” düşman bildiklerimize anlayabilecekleri unutulmaz bir ders vermeyi hiç bilmedik;Yoksa asla böyle olur muydu??..

Sevgilerimle..