Kimse suya sabuna dokunmaz. Herkes bir başkasının suya sabuna dokunarak temiz bir toplum meydana getirilmesini ister.

Bu memlekette herkes düne kadar “sokakta kısa donla misket oynayan” küçük bir çocuktur.

Bu memlekette kimse suya sabuna dokunmaz. Herkes bir başkasının suya sabuna dokunarak temiz bir toplum meydana getirilmesini ister.

Bu memlekette, özellikle yazanlar özellikle de köşe yazarları hiç bir şey yazmaz. Ama her yazan neyin yazılırsa toplumun düzeleceğini herkesten iyi bilir.

Bu memlekette herkes konuşur… Görünüşte fikrini, zikrini sansürsüz bir şekilde bu memleketin insanı kadar çekinmeden dile getiren yok gibidir…

Ama bu memlekette herkes kapalı kapılar arkasında konuşur; yazılmamak kaydıyla, bir başkasına söylenmemek kaydıyla, “benden duymuş olma ama” kaydıyla konuşur bu memlekette konuşanlar… Bu yüzden en önemli bilgiler, belgeler, iddialar, düşünceler ta baştan ölü doğar…

İş konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayıp bülbül gibi şakıyanlar, gazete, radyo, televizyon devreye girince ya dut yemiş bülbül kesilir ya da süt dökmüş kediye dönerler.

Bu memlekette insanlar kimliksiz yaşadığının farkında değildir… Herkesle kötü olan, herkesi eleştiren, hiçbir şeyi beğenmeyen bu insanlar, herkese yalakalık yapmakla, hiç kimseyle kötü olmamakla sözde iyi bir şey yaptığını düşünürler…

Toplum tarafından bilinen bir düşünceleri yoktur bu insanların, ideolojileri, olmazsa olmazları, aşkları inançları yoktur… Memlekette en çok bu insanlar konuşmasına, en çok bu insanlar tanınmasına rağmen, kimse onların neye inandığını, onlar için neyin önemli olduğunu hiç bir zaman öğrenemez… Onların bilinen en büyük ortak özelliği her zaman iktidar partisinden olmalarıdır.

Bu kişiler bu kadar silik olmakla birlikte, düşüncelerini sesli bir şekilde yazılı ya da görsel medyada dile getirenlere akıl vermeden de duramazlar… “Sen muhasebecisin” derler mesela, “her kesimden mükellefin var… Böyle pervasız yazılar yazman onları gücendirebilir, dünyanın çivisi çıkmış, sen mi düzelteceksin… İmkânın varken köşeyi dönmenin yollarını ara” ya da ”sen doktorsun” derler, “siyasi yazıları bırak, sana her türlü hasta geliyor, bu yaptığın hipokrat yeminine uyar mı? İlle de yazacaksan sağlıkla ilgili konularda yaz, topluma faydan dokunsun” ya da “sen avukatsın, mimarsın, manavsın, emlakçısın, memursun, işçisin, dulsun, yetimsin, emeklisin, falansın, filansın” derler…

Bu insanlara göre fikrini aşikâr bir şekilde dile getirecek kimse yoktur. Kendileri zaten her şeyin dışında, suya sabuna dokunmayan, komşusu açken tok yatan, her türlü üçkağıtçılığı herkesten iyi bilmelerine, nerede bir ihale, nerede bir rant, nerede yüksek bir çıkar olduğunu herkesten önce haber almalarına rağmen, memleketin topyekün çektiği sıkıntıları görmezden, duymazdan, bilmezden gelen sade vatandaştırlar. Onlar ki; dürüst olan birilerinin siyasette işinin olmayacağına inandırmışlardır kendilerini. Ama her seçim döneminde memleket için elimi taşın altına koyuyorum diyerek herkesten önce davrananlar da kendileridir.

Bu memlekette “iş başa düşünce yatağımızı yorganımızı satar, elimizi taşın altına sokarız” diyenler, o gün geldiğinde ortalıkta görünmez… velhasıl-ı kelam bu memlekette hiçbir zaman iş başa düşmez…

Bu memlekette elini taşın altına koyanlar, zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlardır…

“Bu memleket adam olmaz diyenler” in bu memleketle ilgili herkes tarafından bilinen hiçbir düşünceleri yoktur. kıyıda, köşede dedikodu üretir herkese ne yapmaları gerektiği konusunda akıl verirler. Bunları yazalım derseniz 'aman ha!' diyerek etrafta kimse var mı üç kez kolaçan ederler. Buyurun televizyonda kendiniz konuşun derseniz iki parmağıyla kulak memelerini sıkıp üç kez masaya vururlar.

Bu memleketin adam olmayacağı en çok bunlar tarafından dile getirilir. Çünkü kendileri dışarıdan bakıldığında gerçekten büyük adamlara benzerler. Her birinin bankalarda yüklü hesapları, toplantılarda kendilerine ayrılmış koltukları, isimlerinin onünde koca koca ünvanları vardır. Ama hiçbirinin bu memleketin çocuklarının geleceğine dair gün yüzüne çıkmış hiçbir düşünceleri yoktur.

Onların gözünde düne kadar kısa donla misket oynayan çocukların hiçbir konuda söz söylemeye hakları yoktur. Ama kendi sözlerinin de kendileri olmadan o çocuklar tarafından dile getirilmesini isterler.O çocuklardaki yüreğin kendilerinde olmadığını bilirler çünkü. Bu memleket kendileriyle adam olsun isterler. bu memleketi yeri ve zamanı geldiğinde adam olacaktır hem de onca adamsızlığa rağmen...

2008