Çünkü Türkiye’nin 21. Yüzyılda bir Türk Milliyetçisi tarafından yönetilmesi ve Türk Milliyetçilerinin “yürütme” organlarında bulunması vatan ve millet bütünlüğü için ertelenemez ve vazgeçilemez bir zarurettir.

Bu gerekçenin ayrılmaz bir parçası da emperyal güçler tarafından Türk Devletlerinin ve Türk bölgelerinin parçalı vesayet altında yönlendirilerek, Türk Dünyasının güçlenmesinin engellenmesinin önüne geçmektir.

21. Yüzyılın ilk 25 lik çeyreğinde dünya yeniden kurulacaktır.

Bunu ilan ettiler. 18 ülkenin sınırları değişecek, yeni devletçikler kurulacak.

Yeni sınırların çizilmesi için 1915’de olduğu gibi yine yüz yıl sonra emperyal güçlerin “kanlı kalemleri” Türk dünyasının ve Mazlum halkların sınırlarında geziyor.

Bu gerçek, yüz yıl önce olduğu gibi yine Türk Milliyetçilerini ülke yönetiminde göreve çağırıyor.

Önce hür ve bağımsız vatan topraklarımızın tapularının tartışmasız bir şekilde emperyal güçlere kabul ettirilmesi; sonrasında da aynen yüz yıl öncesinde olduğu gibi milli seferberlik ile milli kalkınma hamlesinin başlatılabilmesi bir mecburiyettir. Bu durum istiklal ve istikbalimizin korunması için önümüzde duran açık bir gerçektir. İstiklal ve istikbal kavgasını kazanmamız ancak Türk Milliyetçilerinin “yürütmede” var olması ile mümkündür.

Ayrılıkçı, bölücü Kürtlerle şimdiden 50+1 için gizli açık ilişki içinde olan sözde “beka” ve “kurtuluş” iddasında ki “ittifaklar”, önümüzde ki “MİLLİ VARLIK” sorunlarımızı mevcut siyasi çizgileri ve kadroları ile asla çözemezler.

Liberal ve Neo- liberal siyasiler ile siyasal ümmetçi siyasi kadroların sattığı, batırdığı ve dağıttığı her türlü milli servetin ve kurumun yeniden ihyası da ancak “milliyetçi” kadrolar ve fedakar “milliyetçi” heyecanla dolu yüreklerin işidir.

Günlük siyasetin kısır dünyasında boğuşturulan ve boğulan “Türk Milliyetçilerinin” dağılmışlığının önlenmesi için ve yeniden ayağa kalkarak önce iç, sonra dış ideolojik gaflet ve ihanet odaklarının Türk Milletine daha fazla zarar vermesini önlenmek için, Türk Milliyetçilerinin, Türk Milliyetçisi bir Cumhurbaşkanı adayını siyaset sahnesine çıkarmaları varoluşlarının en temel sorumluluğudur.

Önümüzdeki seçimler sadece Türkiye’nin değil 21. Yüzyıl da yeniden şekillenen Dünyanın, kısaca insanlığın geleceğini belirleyen seçimler olacaktır.

Ne demiştik ve nasıl öğrenip, öğretmiştik 18’li yaşlarımızda:

“Hiç bir coğrafyada doğacak fırtına Anadolu’da doğacak Türklük fırtınası kadar dünyayı değiştiremez ve etkileyemez.”

18’li yaşlarımızda öğrendiğimiz ve öğrettiğimiz her şey dünya siyasi hayatında doğrulandı ve gerçekleşti.

Şimdi sıra bu sözümüzünde gerçekleşmesinde !..

Önümüzde ki seçimler Anadolu’da “Türklük Fırtınasını” doğuracak seçimler olmalıdır ve inşallah olacaktır.

Sadece Türkiye’nin değil, bölgemizin ve dünyanın buna çok ihtiyacı var.

Her Türk Milliyetçisi, kör döğüşüne dönen kısır siyasetin sığ bataklığında konuşmayı bırakmalı ve yüzlerini Türklüğün doğması mukadder güneşine dönmelidir.

Ve bunun için de inşallah atacağı ilk adımla kutlu yürüyüşünü, bir Türk Milliyetçisi Cumhurbaşkanı adayını seçimlerde Türk Milletinin önüne koyması ile başlatacaktır.

Sonrası mı ?

Allah Kerim !..