Sebebleri tartışarak artık ne kaybedecek zamanımız ve ne de kaybedecek ülküdaşımız var.

Bir oyun kuruldu ve “Türk Milliyetçileri” iki ittifak arasında nerede ise eşit oranda bölündü.

Bir üçüncü parçada iki tarafada yanlış yapıyorsunuz diyenler ve oyuna dahil olmayanlar.

Eğer eşitliğin iki tarafına yaklaşık aynı değerde benzer eleman eklerseniz, eşitliğin değerini değiştiremezsiniz. Fakat aslında eşitliğin  her iki tarafına dolgu olarak yerleştirilen elemanlar, bulundukları yerde kalarak, ikinci bir denklemde birleşerek yeni bir eşitliğin tek bir tarafında konumlanırlarsa denklemin büyüyen gücünü kendi istedikleri hedefe döndürürler.

Matematik hiç şüpheli sonuç vermez ve yalan söylemez. Bu sebeble “müsbet” ilimlerin temeli matematiktir. Adı günümüze uzanan felsefecilerin ve kuramcıların aynı zamanda ünlü matematikçiler olduğunu hatırlayalım.

Eğer denklemin her iki tarafında eşit oranda konumlanmışsanız, denklemde çarpan etkiniz “0”, yazıyla “sıfırdır”. Çantada kekliksinizdir. Sizi, dikkate almaları gerekmez.

Şimdi bu matematiksel doğruyu, soyut, eski deyimle mücerret “siyaset” denkleminde anlaşılır hale getirelim.

İki siyasi ittifak var: Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı.

Ve bu ittifaklarda TürkMilliyetçilerini iki parti de kendilerinin temsil ettiğini söylüyor : MHP ve İYİ PARTİ.

İttifakların amiral gemileri ise CHP ve AKP !..

Her iki ittifakta 50+1’in peşinde.

Farkında iseniz her iki ittifakın lider partileri CHP ve AKP bu 50+1 için gündemlerine ve söylemlerine Türk Milliyetçilerini, hele ki ülkücüleri önemseyen ve ciddiye aldıklarını gösteren hiç bir cümle koymuyorlar  ve aslında böyle bir çaba içinde de değiller.

Politik de olsa, siyaset icabı da olsa hiç dönüp bakmıyorlar bile.

Bunun iki sebebi var.

Birinci sebebi yukarıda işaret ettiğim bölünmüşlükten aldıkları eşite yakın paydan memnunlar.

İkinci sebeb ise  yanlarına aldıkları “Milliyetçileri” temsil ettiğini söyleyen partilerin bu işi yani “Milliyetçileri” kendi ittifaklarına çekmeleri için görevli saymaları.

 “Gereğini onlar yapmalı. Niçin ittifakta varlar o zaman? Milliyetçilerin bölünmesi, aralarında ki çatlağın büyümesi görevi onların.”

CHP ve AKP zaman zaman gerek FETÖ tabanına ve gerekse HDP tabanına mesaj verirken  hatta morundan yeşiline her gruba işmar ederken, 50+1 için onların desteğini hesap ederken dönüpte bir de şu Türk Milliyetçilerine  mesaj verelim, onları da  muhatap alalım demiyorlar.

Çünkü her iki ittifak kendi paylarına düşeni yani,  İYİ PARTİ ve MHP’yi  alarak seçimlerin kaderini değiştirecek olan  Türk Milliyetçilerinin ve Ülkücülerin seçmen gücünün “çarpan” etkisini “0” ladılar.

Türk Milliyetçilerinin ve Ülkücülerin seçmen tabanındaki potansiyelini nasıl olsa İYİ PARTİ ve MHP karşılıklı bölüşmeye ve oy avcılığına devam ediyorlar.

Dikkat ederseniz ben doğru, yanlış; haklı haksız tasnifi yapmıyorum.

Sadece oynanan oyundan bir kesit sunuyorum.

Yaşadığımız kahreden gerçeğe ayna tutuyorum.

Bu durumdan rahatsız olmayacak ve dertlenmeyecek bir Türk Milliyetçisinin, bir Ülkücünün olabileceğine hangimiz inanabiliriz ?

Peki o zaman bu oyunu bozabilir miyiz?

“TÜRKÇE” bir oyun kurup, Türk’e uymayan bu elbiseyi yırtarak, -“mecbursunuz!”, “çaresizsiniz!” diyenlerin kirli oyunlarını başlarına geçirebilir miyiz?

Siyasetçi ağırlığı “sol-sosyalist” çizgiden gelen bir partinin liderliğini ve yine siyasi kurucu ve mensuplarının  “ümmetçi-dinci” olan bir diğer partinin liderliğini kabul etme zilletinden kurtulabilir miyiz?

Mecburduk, mecburuz; başka yolumuz yoktu, başka yolumuz yok, iddalarının tartışmasında daha ne kadar boğulacak ve hırpalanacağız?

En çaresiz anda ve zamanda TÜRK için “asla teslim olmaz bir yolunu bulur ayağa” kalkar diyen ve bu doğruyu  yeni nesillere öğretmeye çalışan bizler değil miydik?

Bence bir yolumuz hem de bir birimizi kırmadan dökmeden yürüyeceğimiz bir yolumuz.  var.

Bu yolu tartışabiliriz.

Önce bazı tespitlerde hem fikir olmalıyız.

Başkanlık sistemine geçişi bu şekliyle asla istemedik ve Anayasa oylaması döneminde onlarca yazı yazdık ve karşı olduk.

Fakat artık “Başkanlık” sistemi bir gerçeğimiz.

Değişir mi? değiştirilir mi? O iş bugünün konusu ve tartışması değil.

Yürütme erki eşittir “Başkanlık” makamı ve birimleri.

Meclisin, yani “yasamanın”, “yürütme” organına tesiri ve yaptırım gücü bu haliyle bu sistemde sıfır. “Değiştireceğiz, güçlendirilmiş parlementer sisteme geçeceğiz” sözleri uzak olan yarının parlemento gücü oluştuktan sonra konuşulacak konuları.

Türk Milliyetçileri “yürütmede” ve organlarında ve “Başkanlık” makamında nasıl etkin olabilirler?  Önümüzde ki günlerin, yakın yarının sorusu bu.

MHP ve İYİ Partinin Meclis grubunda ki sandalye sayısı ile mi?

Ya da mensup oldukları ittifakın amiral gemisi partilerin Başkan adaylarını seçtiktirleri taktirde mi?

Hangi ittifak kazanırsa kazansın, bu iki şıkkın gerçekleşmesi ile gerçek anlamda ve yön veren güç olarak “Başkanlık” makamında “Milliyetçilerin” temsil edileceğine inanabilir miyiz?

Devletin karar organlarında etkin olmadan; “parsadan” sınırlı pay ve üç beş kadro neyinize yetmiyor demiyeceklerinden emin misiniz?

Çünkü ölçülebilir ve denklemi değiştirecek bir “gücünüzü” bu sistemde ittifak partilerinde kavga vererek asla göstermezsiniz.

Türk Milliyetçilerinin seçmen gücünü ve dengeleri değiştirecek potansiyelini gösterecek tek bir fırsatları var: BİR TÜRK MİLLİYETÇİSİ CUMHURBAKANI ADAYINI ÇIKARMAK !..

Herkes bulunduğu ve milliyetçiliğe daha iyi hizmet edeceği partisine “mecliste temsil ve milletvekili sayısını çoğaltmak için çalışsın ve oyunu parlementer seçiminde partisine kullansın.

İYİ PARTİLİLER Millet ittifakına dahil olarak kendi partisine, MHP’nin Cumhur İttifakı ile beraber daha iyi hizmet vereceğine inananlar MHP’ye oy vermeye devam etsin.

Zaten her iki partiye de mesafeli duran Türk Milliyetçileri seçim sandığı önlerine gelince bir çoğu birinden birini tercih ediyor.

Çarpan etkisini değiştirmeyecek  bir paylaşımla…

Fakat iş TÜRK MİLLİYETÇİSİ BİR CUMHURBAŞKANI ADAYINA  gelince, parti oy potansiyeline zarar vermeden Cumhurbaşkanı adayı olarak onu tercih etmesi ile çok şeyin değişeceğini herkes görmelidir.

Neler değişir?

İlk önce ittifaklara verilen toplam oylarda Milliyetçilerin oyu oransal olarak hiç bir zaman bilinmiyor. Çünkü Millet İttifakında bir çok milliyetçi oyun hem CHP’ye ve hem de İYİ Partiye verildiğini hepimiz biliyoruz. Sol, sosyalist, liberal, dinci, etnisite ve mezhep mesajlı “Millet İttifakı” kazanında “Milliyetçilerin” oyunu nasıl belirleyebilirsiniz?

Aynı şey Cumhur İttifakı içinde geçerli. “Ümmetçi-dinci, muhafazakar, milliyetçi “cumhur ittifakı” kazanında. Milliyetçilerin oyunu nasıl  toplu olarak bileceksiniz ? Milliyetçilere  oy vermekte tereddüt etmeyecek  fakat AKP’ye oy veren muhafazakarların varlığını da biliyoruz. Anketlerde ikinci parti tercihiniz ne ?  sorusuna verilen cevaplardan.

Düşünün İYİ Partinin ve MHP’nin milletvekili seçiminde kendi partilerine verdikleri  oyları aynı oranda toplam olarak TÜRK MİLLİYETÇİSİ BİR ADAYA verdiklerinde ve bu oylara ilave her iki partiye mesafeli Türk Milliyetçilerinin de aynı potada birleştiklerini,

ve bu kararlı birlikteliğin soldan sağa milli duruş hasreti ile yanan diğer seçmen vatandaşlarımızı etkileyerek kelebek etkisinin bir fırtınaya dönüştüğünü düşünün.

Şimdi tersten şu soruyu soralım. Bir İYi Partili Türk Milliyetçisi seçmen, Millet İttifakının adayına oy vermeyerek, partilerden bağımsız “milliyetçi”  bir sivil insiyatif hareketi ile çıkan, resmen parti mensubiyeti olmayan, fakat milliyetçi ve ülkücü referansı tartışmasız bir  Türk Milliyetçisi Cumhurbaşkanı adayına oy verirse kendisinde bir suçluluk hissi duyar mı?

Davasına karşı mı, yoksa yeni  gittiği partisine karşı mı oluşur bu suçluluk hissi?

Sizce hangisi önemli ve hangisine karşı öncelikli vebal ve sorumluluk taşır bir Türk Milliyetçisi?

Cumhur İttifakı adayını söylemeye gerek duymuyorum. Eğer Türk Milliyetçisi bir adaya ilk turda oy vermeyerek Erdoğan’a oy vermeyi tercih edecek bir milliyetçi olduğuna inansam bir şeyler yazarım.

Ama bu tercih varlığını inkar boyutunda bir sapkınlık ve çarpıklık olacağı  için “milliyetçi” tanımı kapsamı dışına çıkar ve çağrımızın muhatabı da değildir zaten.

İlk turda, Türk Milliyetçilerinin toplam oyları ile destekleyecekleri aday, kesin ikinci tura kalacak iki adaydan birisidir.

İkinci turda milliyetçiler serbesttir. Kalan adaylardan hangisi milliyetçi referansları, fikri çizgisi, mücadele tecrübesi, ehliyet ve liyakatı ile bir adım önde ise onu destekleyebilirler.

Şimdi diyebilirsiniz ki ya adayımız ikinci tura kalmaz ilk turda elenirse?

Yani 25-35 bandında bir oyla elenirse?

Geri kalan 75- 65 oyu taksim etmeye çalıştığınızda göreceksiniz ki “milliyetçi” bir adayın  ikinci tura kalmama ihtimali oldukça zayıflar.

Ama diyelimki öyle oldu.

Kalan iki aday;sizce TÜRK MİLLİYETÇİSİ ADAYIN aldığı 25- 35 bandındaki oyu yok sayabilir mi?

İşte kilit burada.

Yürütmeye paydaş olmanın, etkin olmanın, stratejik ortak olamanın şifresi burada…

Hem partinizi destekleyerek parlementoda vekil sayınızı yükselteceksiniz, fakat aynı zamanda ittifak parantezinde elinizi kolunuzu bağlayan zincirleri kıracak, tarihi vebalin omuzlarınızda ki yükünden kurtulacaksınız.

Kazanacağınız zafer de işin sonunda ülke idaresinde Türk Milliyetçilerin ipi göğüslemesi olacak.

Türk Milliyetçilerinin birliği ile ortaya çıkacak ölçülebilir ve sayılabilir bu  “güç” göreceksiniz İYİ PARTİ’de ki milliyetçilere ve MHP’de her türlü AKP işbirliği ile tenkide maruz kalan orada ki  arkadaşlarımıza da çok iyi gelecek !..

Onlarda bulundukları yerde, yani ittifak içinde çok güçlenecekler.

Çünkü ilk defa Türk Milliyetçilerinin sayısal gücü onlarında katkısı ile ortaya çıkacak.

HDP eş başkanı “HDP’nin reyini isteyen, HDP ile ittifak isteyen Kürtlerin de Türklerle birlikte ülkeyi yönetmesine razı olacaklar” demedi mi?

Türk Milliyetçileri kendi ülkesinde, kurdukları cumhuriyette, hesaba katılmayan, bölünerek ittifaklarda etkisizleştirilerek nötürleştirilmeye rıza mı gösterecek?

Asla !..

“TÜRKÇE” BİR OYUN KURACAK TÜRK MİLLİYETÇİLERİ göreceksiniz !.

Bu hedefin ilk kıpırtıları “Ülkücü” bir  Cumhurbaşkanı adayımız olmalı

hedefi ile sosyal medyada kanat çırpmaya başladı bile !..

Türk Milliyetçilerinin “GÜCÜNÜ GÖSTERMESİNİ” istemeyen bir  milliyetçi ve ülkücü olabilir mi sizce?

Olmadığını tüm dünya ve herkes yakında görecek inşallah.

Her milliyetçi bulunduğu yerde tam saha prese hazır olmalı.

“Varlığının ve mevcudiyetinin” yegane temeli olan TÜRKLÜĞÜ yeniden ülke yönetimine hakim kılmak için.

Hakkı Şafak Ses