Depremde enkaz altında kalan siyasetin de yeniden yapılanmasını öncelikli olarak düşünmek mecburiyetindeyiz

Yeni imar kanunu ve yönetmeliklerini, yeni inşaat proje ve yapım kurallarını düşünürken ve tartışırken, 6 Şubat büyük deprem felaketi ile enkaz altında kalan siyasetin de yeniden yapılanmasını öncelikli olarak düşünmek mecburiyetimiz var.

Deprem felaketi karşısında Türk milletinin milli iradesinin ve gücünün, “milli şuur ve töresi” gereği kendiliğinden ayağa kalkarak “milli seferberlik” hareketi başlattığına şahit olduk.

Halkımız “milli iradesi” ile tüm vatanını sarsan deprem felaketine el koydu.

Milletimiz önce Allah’a sığındı, sonra kendisine güvendi.

Elbet asrın felaketi ile karşı karşıya kaldık.

Ve gördük ki kurduğumuz ve oylarımızla desteklediğimiz kurumlar, sistemler ve kadrolar yetersiz ve çok zayıfmış.

Hatta bir çoğu aslında kağıttan kaplanlarmış !

Yeniden yapılanmasını isteyeceğimiz elbette bir çok konu başlığı var.

Fakat bu noktada gündemin en başına koymamız gereken siyasetin yeniden yapılanması olmalıdır.

“Milletin iradesini” ortaya çıkaramayan ve “TBMM’de temsilini” sağlayamayan siyaset kurumunun iki temel ayağından işe başlamak gerekir diye düşünüyorum.

Siyasi Partiler Kanunu ve seçim sistemi en kısa zamanda yenilenmelidir.

Ranta, makama, haksız güç ve zenginleşmeye kapı açan kurumlar ve siyasi diktatörler üreten oligarşik yapılar olmaktan siyasi partilerimiz kurtarılmalıdır.

Yetişmiş, toplum tarafından sayılan ve dürüstlüğü ile güvenilen tek bir mesleğinde başarılı insanımız siyasete ilgi duymamaktadır.

Duysa bile partileri kendi tapulu malları olarak gören, parti liderleri ile etraflarında simbiyotik, karşılıklı menfaate dayalı oligarşik bir yapı kuran siyasi çetelerin “yönetim kalelerinin” duvarlarını aşamıyorlar.

Güya anayasamıza göre her Türk vatandaşı istediği siyasi partiye üye olabilir !

Bu hakkınızı partilerde sadece tek bir kurala uyarsanız kullanabilirsiniz.

Asla parti yönetimine karşı çıkmayacak, muhalefet yapmayacak ve tam teslimiyet içinde lidere biat edeceksiniz!

Tarikatlara karşı olan partiler bile kendilerine “mürit- mürşit” ilişkisindeki gibi “gassal elinde ölü” gibi olmalarını istiyor.

Üye kayıtları ve delege seçimleri hiç bir partide mevcut genel merkezin isteği dışında asla gerçekleşmiyor.

İlk kuruluşlarında tam demokrasi iddası ile samimiyetle kurulan bir çok partinin yöneticisinin de demokrasi ahlakını bozan, ondan yeni bir diktatör yaratma yolunu açan partiler kanunumuz var.

Çoğumuz partiler ile ilgilenirken daha onlarcasını yazabileceğimiz kötü ve adaletsiz uygulamaları yaşamış insanlarız.

Tek adam rejimi ile diktatör olduğundan şikayet eden diğer parti liderleri kendi partilerinin sanki diktatörü değil !

Şimdi yaşadığımız bu felaketin ardından seçim isteyen partiler ne halde olduklarına ve siyasi kadrolar olarak kimleri nasıl seçildiklerini bilmelerine rağmen nasıl seçim isteyebilirler?

Neyinize, hangi adalet anlayışınıza güvenerek milli iradeyi temsil edeceğinize inanıyorsunuz diye sorsak ne cevap vereceklerini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Parlementoya, “milletin iradesini” temsil etmek ve yasama görevini gerçekleştirmek için seçilecek milletvekili adaylarını kimler seçecek?

Millet mi?

Siyasi partilerin oligarşik yapılarının diktatörü yani parti liderleri vekil adaylarını seçmeyecek mi?

6-7 tane siyasi diktatör 600 kişiyi seçip önümüze koyacak.

Bu siyasi partiler ve seçim kanunu ile yapılacak yeni seçimler, yaşadığımız büyük felaketin ardından yaşayacağımız yeni bir büyük siyasi felaket olacaktır.

Nasıl olur ? bunun yolu nasıl açılır bilemiyorum.

Ama kesin olarak düşünüyorum ki eğer demokrasimizin kamburu bu çarpık siyasal kurumlarımızın enkazı da, büyük depremin enkazı kaldırılırken kaldırılmalı ve milletimizin gerçek iradesi TBMM’de temsil edilmelidir.

Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu deprem sonrası yüzleştiğimiz çürümüş yapılarımızın yeniden yapılanmalarının ilk doğru düğmesidir.

Yanlış iliklemeye devam edersek bela ve musibetler, yobazlık, kalitesizlik devam edecektir.

Çünkü aslında hepsinin kaynağı yani; yobazlığın, kalitesizliğin, çürümüşlüğün, ehliyetsizliğin, liyakatsizliğin, kabalığın, menfaatçiliğin, makam ve güç istismarının kaynağı siyasi partiler kanununun zırhlayıp koruduğu siyasi partilerimizdir.

Farkında mısınız, ülkemize düşman ve akıl vermekten de geri kalmayan emperyal güçler ve yandaşları, sivil toplum örgütleri ile medya güçleri hiç siyasi partiler kanununu ve seçim kanununu ve o kanunun ürünü siyasi partilerimizi demokrasi kantarında tartıyorlar mı?

Hiç bu konuda şikayetlerine şahit oldunuz mu?

Daha henüz felaketin acısı milletimizin yüreğini yakarken tüm siyasi partiler iktidarı ve muhalefeti ile siyaset yapmaya başladılar.

Çürümüş yapılarının güya sözcüleri zombi ağızlarıyla pis pis konuşup, mide bulandırmaya devam ediyorlar.

Hakkı Şafak SES