BÜLENT AKALIN !..

Ülküdaşım !..
Ülküdaşlık hamurumuzun, bir birine karışan kanlarımız ve terimizle yoğrulduğu çileli yıllardan bugünlere... 45 yıllık kadim dostluk !..

Son paylaştığım AYASOFYA başlıklı yazıma sevgili kardeşim aşağıdaki yorumu yapmış.

Bence benim yazımdan daha derin ve anlamlı olanı kaleme almış.
Sizlerle özel olarak paylaşmak istedim.

Bu tür yazıları yazarken, yani içinde tarihi bilgi notları, karşılaştırmalar, ayrıntılardaki perde arkası olabilecekleri tahmin ve tespit ve de günlük olaylara izdüşümünü siyasi bakış açısı ile “fikri” duruşumuzu ortak paydada buluşturmak pek kolay olmuyor. Bazı yazılar üzerinde bir kaç gün durmak ve düzeltmeler yapmak gerekiyor. Zaten yazı konusunun iskeleti zihninizde belli bir zamanda oluşuyor.
AYASOFYA yazısıda bu tür yazılardan birisi idi.
Yazı, düzeltmeleri ile bittikten sonra tekrar okuduğumda “mekanik” bir tat verdiğini ve bir şeylerin eksik olduğunu hissettim. Yazının “aklı” vardı, fakat eksik olan “ruhumuzu” titretecek mana yüklü “notaları” satırlarımda yoktu !..Çok bilimsel (!) olmuştu !..

İşte Bülent kardeşim bu yazıma yaptığı aşağıdaki yorumla bu eksiği mükemmel tamamlamış ve “ veleddalin”, “sadakallahülazim” demiş.

Bizede “amin” demek düşer.

Muş’un yüreği çatal delikanlısı, Allah sana hayırlı uzun ömürler versin. Versin ki niyet ve azminin zafer taçlarını göresin.

Şimdi söz Bülent’te,

“Yani bu kadar kapsamlı, derinlikli ve tarihi hadiseleri rabteden başka bir "Ayasofya" tahlili daha önce hiç okumamıştım.
Bilvesile, her zaman dile getirmekten keyif aldığım bir teşekkür daha,ceddine rahmet olsun...

Bu kadar geniş bir meseleye yazı ile cevap vermekten mada, kapsamlı bir yorum uzunda olsa gerekli diye düşündüm.

Hacı Şafak,

Ayasofya meselesinin sırlarını aslında kelam'ı kadimin, Rum suresinde aramalı. ilk ayetlerin geri planında hz peyamberler peygamberi ile hz Ebubekir arasında geçen konuşmada aramalı. Sır ifadeler var. (bu bilgiler bildik meallerde yer almaz. Tefsirlere müracaat edilmeli)

Bilindiği ve izzah ettiğin üzere Mabed, hz peygamberin nuzulüne kadar kitabi, bunda tarihi veriler bizi teyid ediyor.

Ayasofya I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul'un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedral...

Asıl mesele vahy meselesinin islam adına yeni ve son ahir peygamberinin gelmesiyle başlıyor...

"hak geldi, batıl zail oldu"

Yazının tarihselliğine binaen;neredeyse bütün tarihçiler fetih ve fetih sonrasından bahsediyor. Mesela konu ile alakalı yazmak istediğin belki de " çok uzun olur" kastıyla yazmadığın Selçuklu dönemi Anadolu Türk beylikleri ile haçlı ve Bizans cebelleşmelerinide kenar ve köşeye atmamak lazım. Anadolunun her köşesi kanlı muharebelere şahittir. Çok kan dökülmüştür çok. Burada sadece Osmanlı dönemi ve hadiselerini, önceki vuruşmalarla illiyetlendirmek eksikliği hem tarihi hata hemde o dönem şehitlerine büyük haksızlıktır...

Bilindiği üzere 1453 mührünü, 1461 takip eder...! Yani istanbulun fethi çok önemlidir de, 1461 istanbuldan çok mu önemsizdir haşaa...

Rahmetli Süleyman Nazif Musul valisi iken sırtını Erbil kalesinin surlarına dönerek "vallahi Musul u verirsek yarın bizden Trabzon 'u isterler" derken neyi kastederek bu cümleleri sarfetmişti?

Babası Sait paşadan olabildiğince istifade eden bu Allah'ın aslanı Türk öngörülü Osmanlı neferinin o zaman ki algısı ve fehmi : bilahare stratejik derinlik yerine, lağım derinliği ağzıyla kitap yazan "serok" benzetmeli "Ermeni açılımı ve komşularla sıfır sorun!" tanımlamasını Allahını seversen bir karşılaştır bakalım...

1453 sonrası Fatih Sultan Mehmet Han hazretleri ve Gedik Ahmet Paşa....

Cennet mekan Fatih Gedik Ahmet paşa ya italya seferi için buyruk verir. Yıl 1480...
Otoronto kalesi fethedilir.... Hedef Roma ve İtalya nın bütünüdür. Fatih Sultan Mehmet Han hazretleri bilahare ölünce bu hadise hazin bir şekilde son bulur...

Sonra ne mi olur?
Papa Francesco Vatikan'da ilk ciddi icraatına imza atarak! 1480 yılında Otranto'da Osmanlı'ya karşı savaşırken ölen 813 Hıristiyan'ı “aziz” ilan eder!

Rahmetli Adsız beyin;

"Irkınızı hiçe saydı Hazreti Fatih.
Biraz daha yaşasaydı Hazreti Fatih
Ne Venedik kalacakti, ne Floransa...
Hos geldiniz diyecekti bize Fransa!
Haydi, hamle kafirindir... ilk önce sen gel
Ecel ile zaman bize olmadan engel!
Burda tanklar yürümezse etme çok tasa;
Süngülerle çarpışmadır savaşta yasa.
Olma böyle sinsi çakal, yahut engerek!
Bozkurt gibi, kartal gibi döğüşmek gerek!"

Bahsettiği sefer bu seferdir...

Şafak kardeşim.
Hep söylemişimdir İbn-i Haldun rahmetlinin tarih felsefesi ve geçmişteki hadiselerin birbiriyle illiyetlendirilmesi gerekir.
Biz, İstanbul, Trabzon, Otoronto, Viyana ve Çanakkale yi diğer yakın hadiseler ve siyasi kararlarla ele almalıyız.
Mesela vurgu yaptığın "Balkan paktı" meselesi bu kapsamda değerlendirilmeli. Kimseden bu tarz bir yaklaşım görmedik maalesef.

Katolik - Ortadoks barışı!

Yüzyılın başında barıştılar ama bakın imza nerede atıldı?!

Henüz yeni:
Papa 16. Benedikt in Türkiye ziyaretindeki en önemli amacı iki kilise arasında varolan (ortadoks ve katolikler) ve neredeyse bin yıla varan bu küslüğü tamamen ortadan kaldırmak ve iki kilisenin birlikteliğini sağlamak olarak değerlendirildi.. Madalyondaki Aziz Petrus ve Aziz Andreas ın birbirine sarılmış kabartmalarına bu amacı ortaya koymak için yer verildiği vurgulandı...

Soru;
Bu barışı sağlamanın adresi neden Türkiye ve İstanbul?
Sebep ne?
Yine bilindiği üzere Samuel
P.Huntington'un medeniyetler çatışması ve Zbigniew Brzezinki nin satranç tahtaları şerhleri vs bu tarih sonrasıdır... Barıştıktan sonra Anadolu asıl hedef haline gelmiştir.

Ancak kim ne derse desin, Batı tezleri içimizdeki "FETÖ'" ve benzerleri ile ancak ve ancak,
“Türk cihan hakimiyeti mefküresi"' nin karşıtı olarak değerlendirilmeli ve Suriye, Libya, Akdeniz, Ege ve Ermenistan - Türkiye meselesi bu tarihi hadiseler bağlamında ele alınmalı.

Epey Uzun oldu kusura bakmayın. Şahsında bütün beğeni yapan ve kıymetli yorumlarıyla katkı sunan arkadaşları selamladım.

"vallahu hayrun makirin"

Allaha emanet ol
Hayırlı günler dilerim...
Baki selamlar olsun