Çoğunlukla herkesin çıkmaz, çıksa bile hemen biter dediği savaş çıkalı 40 günü tamamladı.

Ve hızlanarak, hem de yayılma tehditi göstererek devam ediyor.

Hergün televizyonlarda zaten yeteri kadar, her konunun uzmanı, her derde deva

“padişahın allame dalkavuklarını” izlemekten artık savaşı kanıksamaya çoktan başlamışsınızdır sanırım.

Burnumuzun dibindeki ki savaşı fırsata dönüştürmeye çalışan bu allameler, “mevcut iktidarın” öncelikli olarak “iktidarda kalmasının” bu kritik dönem de ne kadar elzem ve gerekli olduğunu üstü örtülü olarak bilinç altı mesajlarla yavaş yavaş vermeye çoktan başladılar bile.

Ekonomik sıkıntıları örtecek ve güvenlik endişesi ile sineye çektirecek en geçerli atasözü “dere geçerken at değiştirilmez !” olacak gibi gözüküyor.

Hem de diyecekler ki derenin taşmış azgın suları her tarafı basmak üzereyken!..

Halbuki Türkiye, bu iktidardan en kısa zamanda, dünya tam birbirine girmeden önce çok hızlı bir şekilde kurtulmalıdır.

Tabiki ABD ve AB yancısı, vesayet zinciri boğazlarında takılı “BATICI 6’lıya” zinhar bırakılmadan!..

Ülkemizin çok acil “Milliyetçi Kadroların” yönetimde olduğu bir iktidara ihtiyacı vardır.

Neden mi?

Anlatmaya çalışalım.

İlk önce askerlik ve savaş konusunda “allamelik” yapmadan, sadece “milliyetçi tarih” okuması ile iki önemli tespiti, “savaş ve barış” denkleminde değişmez hüküm olarak ifade edelim.

1- Her savaşın bir galibi ve bir de kaybedeni vardır. Galibi ve de mağlubu belli olmadan hiç bir savaş bitmez !.

2-Dünya savaşlarını sadece büyük “Emperyal Devletler” çıkarır. Öncesinde ki mevzi ve bölgesel savaşlar Emperyal Devletlerin “büyük güreş” öncesi el ense mücadeleleridir.

Bu iki gerçekte hem fikir olursak, Ukrayna-Rusya arasında başlayan savaşı doğru analiz eder ve muhtemel sonuçlarını önceden tahmin ederek, millet olarak önümüzde uzun süre savaşla geçecek yıllara hazırlanabiliriz.

Artık görülmektedir ki bu savaş, bölgesel bir savaş olmaktan çıkmak üzeredir.

Ve kuvvetle muhtemeldir, bu savaşın 3. Dünya savaşına evrilmesi durumu Rusya tarafından göze alınarak ve de BATI tarafından da bu ihtimal önceden görülüp, kabul edilerek başlatılmıştır. Tabi bu arada BATI derken aslında sadece ABD dememiz gerekir.

Çünkü BATI’nın Avrupa ayağı yani AB, bu savaş sonrası darmadağın ve en çok zarara uğrayan kıta olacaktır.

Devam eden sözde barış görüşmeleri savaşın taktik safhalarından ibarettir. Ukrayna teslim olmadan ve Rusya hedeflerine ulaşıp galip “Emperyal Güç” olarak tescilini kabul ettirmeden bu savaşın biteceğine inanmak yanlış olur. Ve bizi, gelecekle ilgili olarak yapmamız gerekenleri yapmamız konusunda atalete sevkeder.

Dünün soğuk savaş döneminin iki küresel gücü, lider ülkeleri, artık üstü örtülü savaş halindedir.

Bir galibi ve bir de mağlubu belli olmadan asla bitmez.

Ve iki Emperyal güç savaşa girerse, ateş iki dünya savaşının geçtiği coğrafyaları muhakkak sarar ve artık bunun adı da yeni bir dünya savaşıdır.

Bugün için görülen odur ki ABD ve RUSYA, gerekçeleri farklı olmak üzere zımmi olarak anlaşarak hazırlandıkları bir savaşı başlatmışlardır.

Rusya’nın savaş sebebi, hayat sahasını genişleterek yeniden Emperyal süper güç olmak;

ABD’nin sebebi ise TEOPOLİTİK gerekçeli yeni “dünya düzenine” ve yeni bir “medeniyete (!) geçiştir.

Ve her ikisinin de planlarının kilit ülkesi ve tabii olarak da hedef ülkesi TÜRKİYE’dir.

Bu gerçeği görmeyen, görmek istemeyen aptallar,

BATI ya da RUSYA tarafında olmanın gerçekçilik ve doğru olacağını idda eden satılmış 5. Kol casusları,

Tarafsız kalırsak kurtarırız, biz hedef olmayalım diyerek aradan sıyrılacağımız hesaplarını yapan gafiller,

en kısa zamanda bürokrasiden ve siyasetin karar mekanizmalarından tasfiye edilmeli ve uzaklaştırılmalıdır.

Bunu yapmayan iktidarın Türk Milleti tarafından yapılacak ilk seçimlerde “yürütme” yetkisi elinden alınmalıdır.

İkinci Dünya savaşında savaşa girmedi diye İNÖNÜ’ye lanet okuyan ve beddua edenler şimdi “İNÖNÜZMİN” zirvesini yaparak kahraman olmak peşinde.

II. Dünya savaşında saldıran ALMANYA idi ve

I. Dünya savaşının intikamının peşinde idi.

Türkiye savaşın hedef ülkesi değildi.

Savaşan taraflar Türkiye’yi yanlarına çekmeye çalıştı. Cephe ülkesi olmasını hiç biri istemedi.

İnönü rahmetli de Türkiye’ye zarar vermeden, tek bir can kaybetmeden başarılı bir diplomasi ile Ülkesini korumayı başardı.

Şimdi ise durum bambaşka.

Yıllar önce ABD ve/ veya BATI “Medeniyetler Savaşı” iddası ile küresel dönüşümü başlattığından beri yazmaya anlatmaya çalışan milliyetçi bir çok insan sesini maalesef duyuramadı.

Şimdi başlayan ve dünyada yeni dengeler kurulmadan asla bitmeyecek olan bu savaşta kimin haklı kimin haksız olduğu tartışmaları bizi meşgul etmemeli.

Kimin kazanacağı tartışmaları gündemimizden düşmeli.

Biz, Türk Milliyetçileri olarak Ülkemizin önündeki tehlikeleri ve esas hedefin Anadolu olduğunu unutmadan siyasi duruşumuzu birlik içinde güçlendirmeliyiz.

Bir ülke savaş ve savaş tehditi ile karşılaştığında en büyük görev ve sorumluluk o ülkenin Milliyetçilerinin omuzlarındadır.

Türk Milliyetçilerinin tek hedefleri, ülkenin siyasi iktidarını uyarmak, ülkeyi yönetenlerin uyarıyı anlamadıkları takdirde hızla bir araya gelerek yönetim ve karar mekanizmalarında görev üstlenmenin yolunu bulmak olmalıdır.

Çünkü Türk Milletinin, her ne sebeble olursa olsun yarısından çoğunu tahkir eden, iten ve dışlayan bir iktidar, savaş tehditinin kapıya dayandığı bir zamanda en gerekli olan milli birliği sağlayamaz ve milli direnci topyekün ayağa kaldıramaz.

Tükenen “dinci siyaset” milli birliği sağlayacak heyecanı asla uyandıramaz.

Dinden milletin yarısını soğutan, deist ve ateist yönelimlerin gençlik arasında yaygınlaşmasına sebeb olan,

Andımızı kaldırıp, Türklük adına olan her şeyi silmeye çalışan bir iktidar kadrosu, vatan savunmasında ve milletin istiklal davasında asla birleştirici olamaz.

İşte önünüzdeki seçimler bu yönüyle hayati bir öneme sahiptir ve Ülkemiz yönetiminde Türk Milliyetçilerinin olması ülkümüzden, asala vazgeçmememiz gerekir.

Tek hedefimiz bu olmalıdır.

Onun için Türk Milliyetçisi bir Cumhurbaşkanı istiyoruz.

Ya çıkacak ya da çıkaracağız !..

Hakkı Şafak Ses