14 Ekim 2021 tarihinde aşağıda alıntılar yaptığım bir yazımı Feys’te paylaşmışım.

Gündemle ilgili bölümleri hatırlatarak önümüzdeki iç ve dış politik gelişmeler üzerine sizlerle yeniden kısaca paylaşmak isterim.

Konu çok çok önemli. Savaş en şiddetli biçimiyle artık önümüzdeki yılların gündeminde olacaktır.

Savaşın dokunmadığı tek bir hane kalmayacaktır !.

İç politikanın günlük siyasi çekilmeleri ile boğulmadan önümüzdeki zor günleri analiz etmeliyiz.

…………,

Dış politika ile ilgili yazılarımızı takip eden arkadaşlar hatırlayacaktır. Afganistan’da Taliban’ın yeniden iktidara gelişi ve ABD’nin çekilmesi ile ilgili bir yorum yazısı paylaşmıştım. Özetle Afganistan’da yeni Taliban döneminin İngiltere, Türkiye ve Pakistan’ın hazırlıklı ve önceden bilgilendirilerek bir anlamda zımni bir anlaşma ile başlatıldığını; sürecin inişli çıkışlı da olsa bu üç ülke tarafından yeni Taliban döneminin kontrollü bir şekilde iş başı yaptığını yazmış ve şu uyarıda bulunmuştum.

İngilterenin, Türkiye’nin ve Pakistan’ın Afganistan’da yaptığı bu hamle RUSYA’yı çok rahatsız edecek ve Türkiye’nin İngiltere ile olan bu işbirliğinden dolayı gergin olacağını ve huzursuzluğunu İdlip’te yapacağı hamle ile göstereceğini yazmıştım.

Nitekim beklediğimiz bu hamle idlip’ten geldi ve konvoyunuz saldırıya uğradı ve şehitler verdik. Ardından yeni bir göç tehditi ile karşı karşıya kalma tehlikesi baş verdi.

İşte Rusya’nın bu hamlesini durdurmak ve esas niyetimizi konuşmak için Sn. Erdoğan Putinle bir araya gelerek heyetler olmaksızın baş başa bir görüşme yapma gereğini duydu.

Aslında bu görüşmenin içeriğine yönelik tahminimi görüşmenin ertesi günü saçma sapan tv deki uzman (!) tartışmalarını izlerken yazmak istedim. Fakat belki sesiz yürütülmek istenen bir askeri hamlemizi önceden lüzumsuz ve gereksiz bir şekilde yazmak olacağı düşüncesi ile vaz geçtim.

Artık görüşmenin ip uçlarını veren haberler gündeme düşmeye başladığı için görüşme sonrası yazmaktan imtina ettiğim düşüncelerimi siz arkadaşlarımla paylaşabilirim.

Görüşmenin içeriğini tahmin etmek zor değildi aslında.

PUTİN’e söylenen şuydu bence : “İdlip’te başımıza sorun çıkararak bizi yorma, zorlama. Biz ABD’nin silahlandırdığı PYD sözde ordusunun hesabını göreceğiz. Ayrıca ABD’nin

Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan ile EGE ve TRAKYADAN bize karşı oluşturduğu cepheyi hedef alacağız. Yunanlılar tarafından silahlandırılan adaların statüsünü yeniden tartışmaya açacak hamleler planlıyoruz. Biz ABD ile karşı karşıya gelmeyi göze almış kararlı iken sizin de ayrı bir cephe açmanız hem sizin açınızdan yanlış bir siyaset olur ve hem de ABD’siz SURİYE planlarınızla örtüşmez.”

Nitekim Türk Dışişleri 5 gün önce BM’ye başvurarak bir mektup gönderdi.

Ve mealen şu hususlar açıkça yazıldı.

“1947 yılında İtalyanlar tarafından Yunanistan’a verilen adalar konusunda bizim de taraf olduğumuz anlaşmalarda ki en önemli maddeler, devredilen adaların askeri amaç ile kullanılmayacağı ve silahlandırılamayacağı idi. Yunanistan bu anlaşmaları hiçe sayarak ilgili maddeleri çiğnedi. Ve adaları silahlandırdı. Dolayısı ile Yunanistan’a adaların devrini sağlayan anlaşma hükümsüz olarak değerlendirilebilir.”

Bu şu demektir. Türkiye masaya sadece adaların yeniden silahlardan arındırılması kartını ile değil adaların Yunanistan’a devrinin hükümsüzlüğü ve mülkiyet haklarının yeniden görüşülmesi kartını sürmektedir. Bu ikaz ve hamle gerçekte adaların statüsünü tartışmaya açmak ve hak iddasında bulunmaktır.

Yani ABD’ye, EGE’de YUNANİSTAN üzerinden adalarda kurduğun yeni Türkiye hedefli düşmanca planlarını görüyor ve biliyorum denmekte ve hazırlıklar buna göre yapılmaktadır.

Kısaca Suriye’de PYD üzerine yapılacak harekat ile birlikte aynı anda EGE’de de resti çekeceğimiz görülüyor.

…………,

Ama artık geri dönülmesi mümkün olmayan ve TÜRK’ün TÜRK ile baş başa kalacağı ve sonuçları itibarı ile de TÜRKİYE’nin siyasi haritasında, yürütme başta olmak üzere tüm devlet organlarında hızlı bir MİLLİYETÇİLİK rüzgarının eseceğini ve bu rüzgarın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkilemek ötesi belirleyeceğini kesin olarak söyleyebiliriz.

Bizim cevabına hazır olmamız gereken soru şudur :

Biz Türk Milliyetçileri, Ülkücüler olarak bu yeni döneme ne kadar zihnen ve fiziken hazırız ?

(yazının tamamını bu sayfamda 14 Ekim 2021 tarihli olarak okuyabilirsiniz.)

………

Suriye’de sözde PYD ordusunun varlığı ve Ege Adalarının Yunanlılar tarafından bozulan statüsü ile adaların kimin olacağı sorunu, savaş olmadan çözülecek bir gerilim değil.

İç siyaset önümüzdeki günlerde savaş ve savaş karşıtı politikalar üzerinde yoğunlaşacak.

Millet İttifakı savaşa karşı olma ki olacak, stratejisini eğer Erdoğan’ın iktidarda kalmak için çıkardığı iddası üzerine kurarsa hem kendileri hem de ülkemiz için hiç iyi olmayacaktır.

Savaşın dünyada hızla büyüyen gerilimin ve küresel hesapların bir sonucu olduğunu göremez ve bu savaşın anlamsız olduğu iddasını savunurlarsa, 2023 seçimlerini kaybetmekle kalmazlar, ABD-AB-PYD-YPG yandaşlığı yaftasınıda boyunlarına asarlar.

Erdoğan’ın yönetiminde bir savaşa karşı çıkmalarının anlaşılır ve kabul edilebilir sebebini, ancak aşağıdaki sözleri söyleyebildikler zaman haklı ve inandırıcı olurlar.

“Bizim iktidarımızda PYD ve YPG sözde ordusu ile ancak gerçek mücadele yapılabilir. Ve gerekirse de biz de savaş kararını alırız.

ABD ve AB’nin senin işbirliğin ve gafletin üzerine ülkemize kurduğu tuzakları bozacak ve onlara gerekli cevabı verecek ve karşı duruşu gösterecek olan asıl bizleriz.”

Türkiye’nin hedefte olduğunu ve ABD-AB İttifakı ile düşmanca hedefler için sarıldığını ve Türkiye’nin sınırlarının, bütünlüğünün ve birliğinin tehdit altında olduğunu ve bu tehditin de odağının ABD olduğunu görmeyen, söylemeyen ve ona tavır almayan hiç bir siyasi partinin ve İttifakın asla ve asla iktidar olma şansı yoktur !

Türk Halkı buna izin vermeyecektir!

Savaşın gerekli olup olmadığı tartışması, savaş kararı alındıktan sonra yapılmaz.

Savaş halinde ise, asla yapılmamalıdır.

Savaşa karşı olmak ile savaşı “hakkıyla biz yaparız” demek arasında ciddi fark vardır.

Millet İttifakı ABD-AB tehdit ve sarmalına karşı net olmalıdır.

Basit iki cümle kuracaklar sadece.

- Bizim iktidarımızda asla sınırlarımıza yakın bir garnizon KÜRT DEVLETNİN kurulmasını kabul edemeyiz ve savaş sebebi olarak sayarız !

- Üniter yapımızı korumak esastır. Hiç bir hal ve şart altında federatif ve özerk bölgeler benzeri siyasi talepler asla gündemimizde olmayacaktır.

Bu kadar !..

Türk Milletinin iktidarına talip olmanın ilk iki maddesi ve asla vazgeçilmezi bunlardır.

Bu maddeler, kendisini Türk Milliyetçisi kabul eden herkes için de geçerlidir ve aması, lakini, fakatı yoktur !

Hakkı Şafak Ses