1977 Haziranında TRABZONDAN ayrıldım. 4 yıl süren KTÜ’de ki eğitimim bitmiş, geri dönüyordum.

Trabzonu anlatmak kolay mı?

Önce şunu hemen söyleyeyim. Trabzonlular asla Trabzonu anlatamaz. Ve Trabzonlu olmayıpta Trabzon’da yaşamış ve Trabzonun izin veripte efsunlu ruhunu gösterdiği Anadolu’nun diğer şehirlerinden bağrına basıp misafir ettikleri ancak Trabzonu anlatabilir. Çünkü onlar Trabzonu karşılıksız gerçekten sevenlerdir.

Muş’tan, Adana’dan, Manisa’dan, Tokat’tan gelipte “bize her yer Trabzon” diyen o kadar arkadaşım var ki?

Neyse konumuz Trabzon değil, bir gün onu da yazarız inşallah.

Konumuz harbi ve hasbi bir Trabzon uşağı:

Temel Kahveci !

1977’de ayrıldım Trabzon’dan dedim. Çünkü Temel Kahvecinin Trabzon’da ayak izlerini Ülkücü Harekete bırakmaya başladığı 1978 yılında onu tanıma fırsatım olmadı.

Yollarımız firar ve cezaevi dönemlerinde de kesişmedi.

Fakat Trabzon’da 1978-1980 döneminin haberlerinde Ufuk Sarı başkanın adını ve Rahmetli Tamer ve Okan’ın yaşadıklarını takip ediyordum. Temel Kahveci ve Hüseyin Koloğlu ikilisinin adını ilk olarak o zamanlar duymuştum.

O zor yıllarda bizler Ege’de onlar Karadeniz’de 12 Eylüle giden yolun rüzgarlarında savruluyorduk.

Temel Kahveciyi yıllar sonra sosyal medyada tekrar buldum ve arkadaş olduk.

Kıvrak zekası, kalender halinden dökülen kelimelerle yazdıkları, Trabzonlu olmanın doğuştan avantajlı sermayesi ile Feys aleminin Temel abisi idi artık o !..

Bir gün görüşmemizde bana hatırat niteliğinde hayatının romanını yazmaya başladığını söyledi. İlk kitabını bitirmiş yayın evine vermişti.

Adını sordum “İKİ AŞK ARASINDA BİR ÜLKÜCÜ” dedi.

Bir an düşündüm. Trabzon’da yargılandığı dava sayısını ve yaptıklarının yanında bunu o yapmıştır diye Temel Kahveci isminin üstünde efsaneleşen olayları yazmak kolay mıydı?

İşin edebi yönü bir yana cesaret işiydi.

Cesaret kısmını düşündüğümde kendimce gülümsedim.

Yazar dedim!.

Yazmış!..

Hem de nasıl yazmış ?!

“İKİ AŞK ARASINDA BİR ÜLKÜCÜ” kitabını i yayınlanır yayınlanmaz Kitab Yurdundan istedim.

Tabi okumaya başlayınca geceyi sabah ettik, ezanlar okunurken sona yaklaşmıştım.

Temel’in , cezaevinde komünistlerin, Tercüman Gazetesi ilavesi Kur’an tefsirlerini ikazlarına rağmen yemek masasına sermeleri üzerine masaya ayar verdiğini yazan sayfada okumaya ara verdim.

Yarım saat sonra kitap yine elimdeydi.

Bu satırları kitabı okuduktan 24 saat sonra yazıyorum. Çünkü kitapları okuduktan sonra aklınızda ve ruhunuzda kalan izlerinin sizde bıraktığı anlamlı ve mutluluk veren tadını sonradan hissedersiniz. Kitabı unutur ya da zor okur ve hatırlamaz iseniz biliniz ki o kitap sizin ruh dünyanıza ve hayat algınıza ya uygun değildir ya da yazılı bir eser niteliği taşımaz.

Temel yazmış !..

Yaşadıklarından kareler… Roman tadında hatırat…

Kitabin insanı içine çeken bir samimiyeti, hasbiliği ve safiyeti var !..

Her satırda bunu nasıl becermiş bu uşak dedim durdum!

Ülkücü mücadeleyi anlatan bir çok hatırat yayınlandı bugüne kadar !.

Çoğunda mücadele tarihimize not düşen önemli bilgiler ve belgeler var.

Abartılar ile hayallerin gerçek diye yazıldığı kitaplarda var.

Temel’in kitabında bu bunların zerresi yok.

Tam aksine başkalarının, içinden onlarca Kürşat hikayesi çıkaracağı olayların olabildiğince basite indirilerek anlatılışı var.

Tevazu kanatlanmış göklere çıkmış ve nerede ise ders niteliğindeki gerçekler övünme sanılır diye görünmez olsun istenmiş.

Romanda Temel’in aşkı ve yaşadığı sürgün ve çileli hayat var. Fakat bunların sebebi fonda belli belirsiz bir kaç cümlede anlayana sivrisinek saz misali sıralanıp söylenmiş.

Malkoçoğlu hikayeleri ve mangalda kül bırakmayan köpürtülmüş tek bir “Temel yazar, havasını atar” cümlesi bulamazsınız.

Tetik düşüren parmaklardan, yargılanıp beraatler ve hükümler sağanağında geçen bir hayattan sonra; bazen Hüseyin Rahmi bazen Ömer Seyfettin ve fonda Nihal ATSIZ tadında kalem tutan parmaklar. Ha şunu da unutmayalım bazı satırlarda da Aziz Nesin muzipliği!.. Samsun’da polis sorgusunda Yaşar ne Yaşamaz değilde; Yaşar, Yaşamaz senaryoları !.

Edep içinde, tek bir pişmanlık duymadığı davasına ve yaşanmışlıklara sorduğu ve herkesi düşündürecek sorular !..

246 sayfaya nasıl sığdırdın bunları be Temel !..

Yaşadığı aşk Ferhat ile Şirin ; Leyla ile Mecnun tadında cinsellikten fersah fersah uzakta !..

Fakat “aşkın” gerçek anlamda yaşandığında, endamlı bir güzel ile vatan için olanı arasında farkın olmadığını gösterin satırlar.

Yüreğini yakan “aşk” ateşinin hangisi büyük?

Ya da birinden birine savrulurken aynı ateşin içinde mi?

Hissederek yaşadığı aslında, yüreğindeki aşkın yangınında hakikatı ve doğruyu arayışı mı?…

Bir Kunduracıların güzel kızına; bir de vatan denen nazlı geline kaçışlar, savruluşlar.

İkisi de Temelin “Kızılelması” olmuş.

Yaklaştıkça elinden kaçan ve ondan uzaklaşan !..

Özetle son yıllarda okuduğum en etkili ve en güzel eser…

Okurken bazen gözleriniz nemlenecek, bazen heyecanlarınız kabaracak, bazende kahkaha ile güleceksiniz.

Ama sonunda her ülkücü ve Türk Milliyetçisi bu kitabı okuduktan sonra yarım bıraktığı ve halen sorumluluğunu taşıdığı işlerini hatırlayacak ve nasıl dava arkadaşları ile helalleşeceğini düşünecektir.

Bence hemen “İKİ AŞK ARASINDA BİR ÜLKÜCÜ” kitabını alın” !..

Ve firarda “helal para (!)”nasıl kazanılırmış ve de “kendimizi bile zor kaçıramıyoruz ki kaldı ki Ayşegül’ü kaçıracağız” satırlarını okurken;

“kendimizi bile zor kaçıramıyoruz ki”ifadesinde felsefenin gerçekle olan algısının Trabzon uşağının ağzından nasıl edebileştiğini okuyunuz !..

Sağ olasın Temel !..

Başına iş aldın !..

Kalemi bırakma, ikinci kitabı sabırla bekleyeceğiz ama sabrımızı zorlama !..

“Kırk yıl sonra Ayşegül ile nasıl karşılaştın ve ne oldu ?!”

Allah sana sağlıklı ve uzun ömürler versin !..

Not: Kitaptaki yazım ve dil bilgisi hataları yazara ait değil. Suç kitabı yayına hazırlayanda.

Çünkü Trabzonlular bu konuda masumdur.

Kemal Üçüncü hocamızın dediği gibi, “biz doğru konuşuyoruz ve yazıyoruz, yanlışı Karadenizli olmayanlar yapıyor!”