Telefonumda beş cevapsız arama vardı. Hiçbiri kayıtlı değildi. Bu yüzden isim yazmıyordu. Sırasıyla hepsini aradım. Hepsi de ihtiyaçlarını sıraladı.

Telefonumda beş cevapsız arama vardı. Hiçbiri kayıtlı değildi. Bu yüzden isim yazmıyordu. Sırasıyla hepsini aradım. Hepsi de ihtiyaçlarını sıraladı. En çok çadır istiyorlardı. Soba ve odun istiyorlardı. İçlerinden biri vardı ki beni çok etkiledi. Beni çadırlarına davet ediyordu. Hemen gelemeyeceğimi, ancak ilk fırsatta geleceğimi söyledim, kapattım telefonu.

Akşama doğru hatırlayınca emanet aldığım arabayla attıkları konuma gittim.

Yirmili yaşlarda bir genç karşıladı beni.

Arabaya bindi, kaldıkları çadıra götürdü.

Babası, annesi ve 5 kardeşiyle çadırda kalıyorlardı.

Köyde yaşıyorlarmış. Evleri, ahırları, arıları ve 150 koyun ve keçileri enkaz altında kalmış. Başka da hiçbir şeyleri olmadığı için şehre gelmişler.

Çay demlemişlerdi. Çay içerken hikâyelerini anlattılar.

Hepimizin hikâyesi birbirine benziyordu. En nihayet hepimiz evsiz ve işsiz kalmıştık.

Beraberimde getirdiğim gıda kolilerini alırlarken o kadar mahcuplardı ki alışık olmadıkları işler yaptıklarının farkındaydılar. Düne kadar yapacağı yardımları sıraya koyanlar 6 Şubattan sonra alacakları yardımı bekliyorlardı. O kadar zor, o kadar zordu ki, dünyanın en büyük ayıbını işliyorduk sanki. Deprem bütün alışkanlıklarımızı değiştirmişti