İki olayın oluş şekli analiz edildiğinde yapılacak seçimin demokrasi zemininin bozulmaya çalışıldığını ve gerginlikle geçeceğini tahmin etme hiç zor değil

Bu iki olayın siyasi karşılığı daha doğrusu sonuçları iki ittifakı da ayrı ayrı sarstı.

İki olayın oluş ve gerçekleşme şekli analiz edildiğinde önümüzde ki seçimin demokrasi zemininin bozulmaya çalışıldığını görmek ve ciddi gerginlik içinde geçeceğini tahmin etmek hiçte zor değil.

İmamoğlu davası hem CHP’yi ve hem de 6’lı masayı salladı. Ringde faullü ters bir yumruk alan boksör gibi sendeledi.

Sinan Ateş cinayeti de önce MHP, sonra AKP üzerinden Cumhur İttifakının oy kaybedeceğinin ciddi işaretlerini verdi.

Hiç bir olayın planı bu kadar beceriksizce ve göstere göstere iz bırakılarak yapılmaz.

Çete dizileri izleyen bir amatör bile bir sanal çete operasyonu planlasa bu kadar saçmalamaz.

Olayı gerçekleştirmek için karar alan ve planlayanlar öncelikle çok kalabalık ve hepsi sümüklü böcek gibi birbirlerine yapışık izler bırakmış.

Sosyal medyaya baktığımızda sorguya alınan herkes panik içinde konuşmuş gözüküyor.

Ve sadece “Sinan Ateşin” karizmasını (mafya ağzı) çizmek için ayağına sıkılacak iken tetikçi planın dışına çıkarak öldürmek için sıkmış !

Panikle bir birlerini suçlamalarının sebebi aslında bu. Karizma (!) çizme işi cinayetle bitmiş.

Halbuki iki yıldır bu arkadaşlar parti içi cezalandırma ve muhalif isimleri dövme, bıçaklama olaylarında başarılı (!) görevler yapmış, arkalarına teşkilat ve iktidar korumasını da alarak “yengeç yürüyüşlü dava adamlığı” yaptıklarını sanarken sırtları hep sıvazlanmıştı.

İlk defa ciddi bir sorguya alındılar “bülbül” oldular. Satan satana !

Sinan Ateş Genel Başkanlığı bırakmıştı ama yazıyor, çiziyor, konuşuyor ve yurt gezilerine devam ediyordu. Halef selef olduğu başkanı ile de herkesin bilip konuştuğu bir husumetin isteyerek ya da istemiyerek tarafı olmuştu.Bir kere hizipler oluşmaya görsün bir teşkilat içinde !

Yakıştırma suçlamalar hemen en ufak bir şüphe de abartılarak kesin bilgi olarak servis edilir ve hızla yayılır.

Sinan Ateşin FETÖCÜ ve gelcekte potansiyel MHP Genel Başkan adaylığı gibi !..

Ee bu söylentiye görevdeki yetkililer müdahale etmez, aksine müsamaha gösterir sessiz kalırsa ve muhatapta zaten teşkilattan ayrılmış ise gerilim her geçen gün artarak büyür.

Sıra sonunda güç gösterisine ve ders vermeye, karizma (!) çizmeye gelir.

Sinan Ateş’in katli olayının cevap bekleyen soruları var.

Gelin bizde sosyal medyada ortaya saçılan haberlerden mantıklı ve gerçekler ile örtüşecek bir tahmin de bulunalım.

İki yıldır güle oynaya kırk kere yaptıkları gibi ders vermek (!) üzere “ had bildiren, karizma çizici yengeç yürüyüşlü abiler” bir olay planlandılar fakat işler istedikleri gibi gitmedi ve bir yerde nasıl olduysa karıştı.

“Beni kandırdılar !”; “abi vallahi bizim öldürmek gibi bir planımız yoktu !” gibi, ağlamaklı yalvarmalar ve birbirlerini suçlayıp satmalar gösteriyor ki bu “yengeç yürüyüşlü” dava adamı (!) arkadaşların planının üstüne birileri de sessizce derinden başka bir plan daha yapmış.

Cezalandırma konuşmaları uluorta her yerde yapılmış. En az on, on beş kişi plana dahil edilmiş ve izinler alınmış ve haberleşilmiş. Kararları alanlar, izin verenler, torbacılar, çakarlı korumalar falan derken bir belediye hopörlerinden ilan etmedikler kalmış yapacakları cezalandırma (!) olayını.

Tabi bu bilgiler ve kararlar bir çok istihbarat unsurunun da illaki kayıtlarına geçmiştir!

Bazıları sessiz kalmış ki olay önlenmemiş, ya da öncekiler gibi olur kapatır gideriz diye düşünülerek önlenmek istenmemiş.

Fakat aksilik bu ya birileri, ihtimaldir ki dış bağlantılı bir istihbarat unsuru ise bu bilgileri öğrenince değerlendirmiş ve olaya müdahil olmuş.

Ne zaman ?

Tetikçi belli olup, görevi emrini aldığı zaman.

Tetikçi kayıp !

Gölbaşı’na yani geri dönüş buluşma yerine dönmemiş.

Buluşma yerine giderken yolda motordan inmiş.

Plan dışına çıkmış yani.

Niçin acaba?

İlginç değil mi sizce?

Çakarlı araba ile geldiği gibi güvenli dönmek varken ekipten kopmayı niçin tercih etmiş ?

Yani “sizinle plan buraya kadar. Şimdi esas patronun dediği gibi olacak” demiş gibi sanki !

Buluşma noktasına yani Gölbaşına, motoru kullanan ve çakarlı araba ile tetikçiyi Ankara’ya getiren gelmiş sadece. İkisi de panik içinde: “ Eray nerede?”, niye öldürdünüz?. Ayağına sıkılacaktı falan lafları olmuştur herhalde ?!

İşte MHP ve OCAK’tan yapılan açıklamalarda; bilmediğiniz şeyler var, sessizliğimizi düşmanlıklarınıza delil yapmayın benzeri, üstü örtülü tehdit vari açıklamaların sebebi de bu olsa gerek.

Onlar da “tetikçiyi” ve “tetikçinin” esas patronunu bulma telaşındalar demek ki !

Bu tetikçiyi bulmak artık çok zor.

Belkide öldürüp çoktan gömdüler bile !

Bu olayın en büyük zarar göreni MHP ve Ülkücü Hareket’tir !

Cumhur İttifakı da dolayısıyla 50+1 düşünüldüğünde o da ciddi zarara uğramış halde !

Bence 6’lı masa Ecevit’in düştüğü hataya düşmemeli ve “bu ABD bize bu APO’yu neden verdi anlamadım” demesi gibi ters köşe olmamalı ve kendilerine İmamoğlu darbesi sonrası yapılan bu kıyağa atlamamalıdırlar derim.

Her kıyağın muhakkak bir bedeli vardır ve hem de öncelikle senaryosundan habersiz oldukları film de “bize baş rol niye verilmek isteniyor” sorusunun cevabını bulmalıdırlar.

Sinan Ateş’in katli olayı elbet başlangıcı itibarı ile de yani “karizma çizme” kararı açısından da asla kabul edilebilir, affedilecek, istemeden oldu kabulü ile geçiştirilebilecek bir olay değildir.

MHP ve Ülkücü Hareketi topyekün siyaset sahnesinden silmek ve bitirmek isteyen her iç ve dış odağın eline bu olayla büyük bir fırsat geçmiştir.

Bir taşla bir kaç kuş vurulmaya çalışılmaktadır?

MHP ve Ülkü Ocaklarının yöneticilerinin yetersizliği ve Türk Milliyetçilerini temsilde ki çapsızlıkları ayrı şey; Türk Milliyetçilerinin MHP ve Ülkü Ocaklarının çatısı altında 50 yıl boyunca biriktirdikleri fikir ve kadro potansiyelini dağıtmak, paylaşmak ve yok etmek hedefli cepheleşmelerde taraf olmak ise bambaşka bir şey.

MHP, ne Sn.Devlet Bahçelinin babasından ona kalan mirastır ve ne de Ülkü Ocakları bugün hepimizin yüzünü öne eğen işlerin sorumlusu zevatın, köprü altı gecekondusudur.

Türk Milliyetçileri ve Ülkücüler bu fetreti muhakkak atlatacak ve BAŞBUĞUN bıraktığı mirasa sahip çıkacaklar ve emanetleri, hedefleri, kadroları ile Türk Milletinin geleceğinde muhakkak var olacaklardır.

Kimse durumdan vazife çıkarıp ucuz siyasetin girdabına kapılarak, Rahmetlinin ölümüne asıl karar veren odakların Ülkücü Hareketi yok etme hedefine hizmet etmemelidir.

Ve unutulmamalı ki Türk Milliyetçileri kendi baba evlerini ve ocaklarını layıkı ile temsil etme işini yani emaneti ehline verme görevini gerçekleştirmeden, başka gemilerin kaptanlarının tayfaları olarak asla davalarına hizmet edemezler !

Hakkı Şafak SES